İstatistiki veriler bize doğruları gösterebilir ancak aynı zamanda kafamızı karıştırarak yanlış düşüncelere de yönlendirebilir. Kişileri bilerek yanlış yönlendirmenin de yolu gene bu verilerden geçiyor. İklim krizi de insanlığın karşısındaki en önemli sorun olduğundan bu krizi kendi amaçları için kullanmak isteyen pek çok kişi verileri değişik biçimlerde kullanarak avantaj elde etmeye ya da sorumluluğu kendinden uzaklaştırmaya çalışıyor. Bundan dolayı gerçek verilere hakim olmak, iklim krizine karşı savaşta elimizdeki en etkin silahlardandır.
Birleşmiş Milletler 1988 yılında Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelini (IPCC) tam da bu görev için oluşturdu. IPCC’nin görevi, bilim insanlarının ürettikleri tüm verileri elden geçirerek topluma eksiksiz ve güvenilir veri sağlamaktır. Bu nedenle de güven sıramızın en üst basamağında IPCC yer alır. Ancak bilim dünyasının ürettiği tüm verileri elden geçirip bunları bir rapora dökmek oldukça vakit alan bir çalışmadır. Bundan dolayı da IPCC’nin değerlendirme raporları 6 - 7 yılda bir yayımlanır. Bir sonraki rapor yayımlanana kadar da bir önceki raporun verileri bilim alanında geçerli olarak kabul edilir. IPCC son değerlendirme raporunu 2014 yılında çıkartmıştır, bir sonraki rapor da parça parça 2021 - 2022 döneminde açıklanacaktır.
Bu raporda ele alınan hususlardan biri sera gazlarının kaynaklarıdır. Son rapora göre (AR5); sera gazı salımlarının %25’i elektrik üretiminden, %24’ü tarım ve ormancılıktan, %6.4’ü binalardan, %14’ü taşımacılıktan, %21’i endüstriden ve %9.6’sı da diğer enerji üretiminden kaynaklanır. Bu grafik toplam sayının ve dağılımının ne olduğunu anlamamız bakımından son derece önemlidir. Yapacağımız diğer analizlerin bu grafikle uyumlu olması zaruridir.
Ancak bu veriler bize günlük yaşamımız konusunda fazla bilgi sağlamaz. Sabah yataktan kalkıp akşam yatana, hatta ertesi sabah tekrar kalkana kadarki süreyi düşünecek olursak bizim hayatımız bu gruplandırmalara tam olarak uyum sağlamıyor. Mesela barınma ihtiyacımızı dikkate alırsak, bu ihtiyacın karşılanmasında evimizin yapılmasının da bir katkısı var, yani endüstri salımları burada söz konusuydu. Evimizi oluşturan ham maddeler bir şekilde buraya taşındılar. Sonra evimizi şu anda ısıtıyoruz ve aydınlatıyoruz. Dolayısıyla, günlük olarak neden olduğumuz salımların ne kadarının barınma kaynaklı olduğunu hesaplamak istersek bu grupların her birinden değişik parçaları bir araya getirmek zorunda kalırız ve bu kolay bir hesap değildir. Yalnız tüm sera gazı salımlarımıza elektrik-tarım-binalar-taşıma-endüstri-diğer diye bakmak da mümkün, barınma-gıda-hareketlilik-temizlik-giyim-eğlence-atık-diğer diye bakmak da. Ancak önemli olan aynı sera gazı salımını iki defa saymamak. Yani evi ısıtmak için yaktığımız doğal gaz ile yemeği ısıtmak için yaktığımız doğal gazı barınma ve gıda olacak şekilde iki ayrı grupta hesaplamamız gerekiyor.
Şimdi gelelim ana konumuza: Mart 2021’de Nature Food’da yayımlanan bir makale sadece gıda amaçlı yapılan salımları ele alıyor. Tüm adımları ile gıda üretimi ve tüketimi ele alındığında bu zincirin tüm sera gazı salımlarının %34’üne neden olduğu görülüyor. Yalnız bu sayının içerisine gıda üretimi ve tüketimiyle ilgili her şeyin girdiğini unutmayalım. Yemek pişirmek için kullandığınız tencerenin üretimi de artık endüstri altında değil gıda altında değerlendiriliyor.
Daha detaylı inceleyecek olursak, gıda başlığı altındaki salımların %32’si arazi kullanımı ve bu kullanımdaki değişiklikten kaynaklanıyor. Yani, besin üretmek için orman arazilerini tarlaya çeviriyoruz. Ayrıca toprağı gereksiz sürdüğümüz için erozyona sebep olmamızın ötesinde toprakta saklanan karbondioksidin de atmosfere çıkmasına neden oluyoruz.
Gıda üretimindeki en önemli salım, çiftliğin kapısına gelene kadar harcanan enerjiden kaynaklanıyor (%39). Bunun nedeni, tarımda kullanılan gübrenin ve tarım ilaçlarının üretiminin de buraya dahil edilmesidir. Geri kalan %29 ise tüm diğer adımların toplamını ortaya koyuyor. Paketleme %5.4, taşımacılık ise %4.8 katkı yapıyor. Evimize gelene kadar ve evdeki soğutma ve dondurma %5, hazırlama ve atık yönetimi ise %13.8 salıma neden oluyor.
Ülkemizde salınan gıda kaynaklı tüm sera gazlarının %50’si arazi kullanımından kaynaklanıyor. Bunu %32 ile enerji tüketimi, %10 ile atık yönetimi ve %5 ile gıda endüstrisi takip ediyor.
Bu şekilde bakıldığında salımlarımızı azaltmak için yapmamız gereken en önemli şeyin de arazi kullanımından doğan salımları azaltmak olduğunu görmek mümkün. Bu amaçla yapılacak başlıca çalışma da toprağı gereksiz sürmekten vazgeçip toprağın su ve karbon tutma kapasitesini artırmaktır. Elbette anız yakma gibi bir uygulamanın çoktan tarihe karışmış olması gerektiğini düşünüyorum ama çiftçilerimizi ikna edebilmek için daha çok çalışmamız gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder