Birleşmiş Milletler’in kabul ettiği 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacını yerine getirebilmek sosyal olduğu kadar teknik konularda da ilerleme sağlamayı gerektiriyor. Ayrıca sosyal alanda atılabilecek adımların bir kısmı ancak teknik gelişmeleri beraberinde getirdiği zaman başarı şansı kazanabiliyor. Bu nedenle de sosyal, çevresel ve teknik alanlardaki sürdürülebilirlik adımlarının çoğunu birbirlerinden ayırabilmek kolay olmamanın ötesinde amaçlara ulaşmaya zarar bile verebilir.
Amaçlara ulaşma konusundaki teknik yardımcılarımızın belki de başında enerji geliyor. Sosyal, teknik ya da çevresel herhangi bir problemi çözmek için çoğu zaman enerjiye ihtiyacımız var. Mesela özellikle Afrika’da kadınların gününün önemli bir kısmı evde yemek yapmak için kullandıkları ateş için odun veya çalı çırpı aramakla geçiyor. Kapalı alanda yemek yapmak için yaktıkları ateş, kurum ve is ürettiğinden hem bu kadınların hem de çevrelerindeki çocukların sağlıklarını negatif yönde etkiliyor. Bu yakacak malzemelerini bulabilmek için çevredeki doğal hayata zarar verilebiliyor. Genç kızlar okula gitmek yerine günlerini su taşımak ve yakacak bulmakla geçiriyorlar. Enerjinin kalkınma amaçları açısından önemini başka örneklerle de göstermek mümkündür.
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını yerine getirebilmek için dünyanın her tarafından enerjiye ulaşımı kolaylaştırmak zorundayız. Bunun ötesinde ulaştırılan bu enerjinin de öncelikli olarak sürdürülebilir olması gerekiyor. Yalnız problem burada da bitmiyor çünkü enerji sürdürülebilir olsa da üretimi amaçlardan herhangi birinin ya da birkaçının gerçekleştirilmesini imkansız hale getiriyorsa bu yolda devam edebilmemiz de son derece zor olabilir. Mesela Hindistan büyük nüfusu ile gelişme yolundaki ülkelerden biri. Hindistan’ın enerji ihtiyacı her geçen gün artmasına rağmen kırsal kesimde yaşayan çoğu insan daha elektrik enerjisine kavuşmuş değil. Bir yandan ülkenin çeşitli kesimleri arasındaki eşitsizlikleri azaltmak, öte yandan da toplumun genelinin gelişmesini sağlamak için üretilen elektrik enerjisi miktarını artırmaları kesinlikle gereklidir. Ancak Hindistan’ın bu yolda dayanabileceği ana enerji kaynağı kömürdür. Kömür yakıldığında çıkan karbondioksit gazı iklim değişikliğinin en başta gelen nedenidir. Ayrıca böylesi bir nüfusa gerekli olan enerjiyi üretmek için kurulması gereken kömürlü termik santraller de ciddi çevresel hasarlara yol açmaktadır. Ülkemizde de gördüğümüz üzere kömürle çalışan termik santrallerin çevresindeki doğa adeta yok olmaktadır. O bölgede yaşayan insanlarda görülen hastalık oranları ve özellikle kanser vakaları normalin üzerindedir. Bu gerçekleri bir araya getirdiğimizde enerji ihtiyacını karşılarken doğayı ve insanı korumanın da kolay olmayacağını görebiliriz.
Enerji arzının sürdürülebilirliğini sağlayabilmek için iki koldan hareket etmek gereklidir. Bu alanlarda yapılacak çalışmaların da beraber yürümesi sürdürülebilirliğin sağlanması açısından kıymetlidir. Söz konusu alanların ilki ekonomik büyüme ile enerji ihtiyacının birbirinden ayrılmasıdır. Bu ayrıklaştırmanın ilk basamağı doğal olarak enerji tasarrufudur. Ülkemizde özellikle çevre aydınlatmasına gereğinden fazla enerji harcanmaktadır. Elektrik enerjisinin önemli bir kısmını havaya karbondioksit salarak elde ettiğimiz unutulmamalıdır. Durum böyleyken sadece “ülkemiz artık geceleri bile pırıl pırıl” diyebilmek için gereği olmayan yerleri aydınlatmak enerjinin boşa kullanılmasıdır. Eminim hepiniz bu yanlışın çeşitli örneklerini her gece görüyorsunuz. Bunun yanında da gerçekten aydınlatılması gereken yerlerde de bir sokak lambası bulmak mümkün olmayabiliyor. Gelişen elektronik sistemleri kullanarak insan ve araç yoğunluğunu ölçmek ve ışıklandırmayı anlık olarak buna göre ayarlamak artık çok kolay ulaşılabilen bir teknolojidir. Günümüzde Çin’deki bir şehirde değil sokak ışıkları, tüm şehrin trafik ışıkları da trafik yoğunluğunu algılayarak çalışan bir yapay zeka tarafından düzenlenmektedir. Teknolojinin böylesine ilerlediği bir ortamda zor ürettiğimiz enerjiyi boşa harcamamak için elimizden geleni yapmak zorundayız.
Enerji tasarrufu alanında atılacak ikinci önemli adım da her alanda daha tasarruflu cihazlar kullanmaktır. Özellikle konutlarda yapılacak nispeten küçük yatırımlar hem kullanılan enerjinin, hem de ödenen ısıtma ve elektrik faturalarının azalmasına yardımcı olacaktır. Elektriği ve doğal gazı neredeyse hepimiz satın alıyoruz. Cebimizden ne kadar az para çıkacak olsa o kadar kazançlı oluruz.
Tarımdan endüstriye, devlet dairelerinden evlerimize kadar her alanda enerjiyi nasıl verimli kullanıp tasarruf sağlayabileceğimizin türlü örnekleri bulunmaktadır. Ne yazık ki ülke olarak kısa vadeli düşündüğümüzden kısa vadede daha pahalı ama uzun vadede bize çok daha fazla tasarruf ve kazanç sağlayabilecek çözümleri tercih etmiyoruz. Oysa sürdürülebilirlik genel olarak uzun vadeli düşünmeyi öngörmektedir. Enerji alanındaki en önemli değişimlerden biri de bu kısa vadeli düşünme yapısında yaşanmak zorundadır.
Enerji arzının sürdürülebilmesi için enerji kaynağının sürdürülebilir olmasının yanında enerji dağıtım ağlarının da sürdürülebilirliği büyük önem taşır. Günümüzde neredeyse her ülkede elektrik enerjisi merkezi olarak üretilir ve dağıtılır. Hatta çoğu ülkede bu üretim ve dağıtım devlet tekelindedir. Oysa özellikle bugünkü teknolojilerde enerji üretimi merkezi olmak zorunda değildir. Hatta enerji üretiminin merkezi olmaması beraberinde çeşitli çözümleri de getirir. Mesela hidroelektrik santrali dediğimiz zaman çoğumuzun aklına akan bir nehrin üzerine kurulan dev bir baraj gelir. Ama aslında bizim ihtiyacımız eskiden dere kenarındaki değirmenlerde olduğu gibi akan suyun bir çarkı çevirmesidir. İstediğimiz küçük bir köyün ya da birkaç evin elektrik enerjisini üretmekse suyun önünü keserek bir set oluşturmak gerekli değildir, akan suyun içerisine koyacağımız pervaneler de bizim ihtiyacımız olan enerjiyi üretebilir. Benzer şekilde 50 metre yükseklikte dev bir rüzgar santrali dikmek yerine çok daha küçük pervaneler kullanarak yerelde ihtiyaç duyulan enerjiyi elde etmek mümkündür. Yerelde elde edilen bu enerji gene yerelde kullanılacağından karmaşık enerji transfer sistemlerine de gerek duyulmayabilir ya da bu sistemler ancak yerel sistemlerin arızalandığı zamanlarda kullanılabilir.
Yerelde enerji üretim sistemleri sürdürülebilirdir, ancak bu sistemlerin güncel enerji üretim alternatifleri olarak görülmemesinin ardındaki temel neden enerji üretiminin kazançlı bir yatırım olmasıdır. Bundan dolayı da piyasayı ellerinde tutan devlet ve şirketler yerelde enerji üretimine yarayacak teknolojilerin ucuzlayacak şekilde seri üretimine fırsat vermemektedir. Oysa enerjinin yerelde rüzgar, güneş veya yukarıda bahsettiğim şekilde akarsulardan üretilmesi hem sürdürülebilirdir hem de enerji bağımsızlığını da beraberinde getirir. Ayrıca bu tür sistemler yatırım gerektirdiğinden enerji tasarrufunu da teşvik ederler.
Elektrik enerjisini yerelde üretmesek bile uzun vadede güneş ve rüzgar gibi sürdürülebilir kaynaklara yaslanmak zorundayız. Bunun iki tane temel sebebi vardır. İlki, kömür, petrol ve doğal gaz yer altından çıkan kaynaklardır ve bu kaynakların ekonomik olarak ulaşılabilen bölümü kısıtlıdır. Bugüne kadar kullanmış olduğumuz kaynaklar kalanlara oranla daha azdır. Yani fosil yakıt kaynakları böyle kullanılacak olursa bize 150 sene daha yetmez. Ayrıca bu kaynakların insan sağlığına, çevreye ve iklime verdiği zarar ortadadır. Bundan dolayı da sürdürülebilir bir yaşam için 150 sene beklemeden bu fosil yakıt kaynaklarının kullanımını kısıtlamalı, hatta toptan ortadan kaldırmalıyız. Bugünün teknolojisi ile bile güneş ve rüzgar enerjisine ayrılacak kaynaklarla bu teknolojiler ihtiyacımız olan tüm enerjiyi üretebilir. Yeter ki biz enerjiyi gereksiz yere harcamayalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder