İklim ve çevre sorunları arasında çokça “artık yeni bir gezegene taşınmalıyız” türü çözüm önerileri duymaya başladık. Aslında teknik olarak yeni bir gezegene taşınmak çok güç olsa da gideceğimiz gezegenin yaşamamıza izin vermesi olasılığı da fazla yüksek değildir. Diğer çoğu koşulun yanı sıra bir gezegenin yaşanabilirliği açısından baktığımızda o gezegenin kendi etrafında dönüş süresi çok önemlidir. Bu konuda sürüyle teori üretmemize fazla gerek kalmadan Güneş Sistemimiz bize değişik gözlem imkanları sunar. Sistemimizde Merkür ve Venüs gibi çok yavaş dönen bir gezegenlerden inanılmaz bir hızla kendi etrafında dönen Jüpiter gibi bir gezegene kadar bir çok değişik ortam bulunur. Bu ortamların bazılarında çok yoğun bir atmosfer, bazılarında ise neredeyse hiç atmosfer yoktur. Atmosfer yoğunluğu ve dönüş hızının etkilerini anlatmadan önce şunu söylemeliyiz: Güneş kütle çekimi yolu ile etrafında dönen tüm gezegenlerin dönüş hızını kendi etrafındaki dönüş hızına uydurmaya çalışır. Yani Dünya’nın güneş etrafındaki dönüş süresi bir yılsa, çok uzun zaman sonra kendi etrafındaki dönüş süresi de 24 saatten bir yıla çıkacak. Bu şekilde de nasıl Ay’ın hep aynı yüzü Dünya’ya bakıyorsa Dünya’nın hep aynı yüzü de Güneş’e bakıyor olacak. Ancak bunun olması için milyarlarca yılın geçmesi gerekiyor. Güneş’in şimdiki halini sadece beş milyar yıl sürdüreceğini düşünecek olursak Dünya’nın aynı yüzünün Güneş’e bakacağı bir zamanı görmemiz imkansız diyebiliriz.
Bir gezegen kendi etrafında çok yavaş dönüyorsa ve çok yoğun bir atmosferi yoksa, gündüz ile gece arasındaki sıcaklık farkı çok yüksek olacaktır. Tam tersi eğer gezegen çok hızlı dönüyorsa, bu sefer de hızlı esen rüzgarlardan dolayı hayatın yere tutunması zorlaşabilir. Mesela çok yavaş dönen ve çok ince bir atmosferi olan Merkür'de geceleri sıcaklık eksi 150 dereceye düşmekte, gündüzleri de artı 450 derece olmaktadır. Bunun sebebi Merkür'de Güneş’in iki doğuşu arasındaki süre, yani bizim anladığımız anlamda bir gün yaklaşık olarak 3600 saate, yani bizim 150 günümüze denk gelmektedir. Bunun tam tersi şekilde Jüpiter de kendi etrafındaki bir turunu 10 saatte tamamlanmaktadır. Bu nedenle de Jüpiter'in atmosferinde hızı saatte bin kilometreye varan rüzgarlar esmektedir.
Bir gezegenin kendi etrafında dönüş süresi Güneş’in etrafındaki dönüş süresine eşitse, yani gezegenin en sıcak yeri Güneş’e bakan yüzünün tam ortası ve en soğuk yeri de tam arkadaki noktaysa o zaman Güneş’e bakan yüzünün orta noktasında Dünya’da da olduğu gibi bir alçak basınç merkezi oluşur. Bunun nedeni o noktanın çok sıcak olmasından dolayı ısınan havanın hızla yükselmesidir. Buna benzer şekilde arka tarafın ortasında da soğuk hava aşağıya doğru çökeceğinden bir yüksek basınç merkezi bulunur. Bu gezegenin yüzeyinde de devamlı arkadaki yüksek basınç noktasından öndeki alçak basınç noktasına doğru esen rüzgarlar olur. Böyle bir gezegende belki tam Güneş’in tam ufukta durduğu yerlerde, yani tam Güneş’e bakan kısımla tam arka tarafın ortasında hayat olabilir.
Yavaş da olsa dönen gezegenlerin ekvatorunda bir alçak basınç merkezi kutuplarında ise bir yüksek basınç merkezi bulunur ve yüzeyde devamlı kutuplardan ekvatora doğru esen soğuk rüzgarlar olur. Eğer atmosfer yeterince kalınsa gezegenin güneşe bakan tarafı ile arka tarafı arasındaki sıcaklık farkı fazla olmaz ve dünyada olduğu gibi bu gezegenin de çeşitli yerlerinde yaşanabilir. Ancak Merkür gibi hem atmosferi ince hem de yavaş dönüyorsa yaşamak çok zor olacaktır. Merkür’ün ancak kutuplarına yakın kesiminde gündüz ile gece arasındaki sıcaklık farkı yaşamaya belki izin verebilecek durumdadır. Merkür o denli yavaş döner ki tekerlekler üzerindeki bir şehri sıcaklığın ne çok yüksek ne de çok düşük olmayacağı bir hızda Merkür etrafında devamlı turlatmak da bir çözüm olabilir. Kim Stanley Robinson’un 2312 adlı bilim kurgu kitabının önemli bölümü raylar üzerinde hareket eden böyle bir şehirde geçer.
Dünya kendi etrafında oldukça hızlı döndüğünden gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkı fazla değildir. Bu da neredeyse gezegenin her yerinde yaşanabilmesine imkan tanır. Ayrıca Ekvator sıcak olduğundan burada bir alçak başınç bölgesi, kutuplar da soğuk olduğundan buralarda da birer yüksek basınç merkezi vardır. Ama bunun da ötesinde Ekvator’da yükselen sıcak hava 30 derece enleminde çöker ve bu alanda bir yüksek basınç merkezi oluşturur. Bundan dolayı kuzey ve güney 30 derece enlemlerinde çöller bulunur. 60 derece enlemine gelindiğinde ise bir alçak basınç merkezi daha vardır. Bu bölgeler de daha fazla yağış alan ılıman kuşağı oluşturur. Görüldüğü gibi Dünya’nın ılıman iklimi ve iklim kuşakları Dünya’nın kendi etrafındaki dönüş hızı ve atmosfer yoğunluğu nedeniyle bu şekilde oluşmuştur.
Daha yoğun atmosfere sahip ve daha hızlı dönen Jüpiter gibi gezegenlerin kara yüzeyleri olacak olsa bile hızla dönen yoğun atmosferde oluşacak rüzgarlar ve fırtınalar hayatın yüzeye tutunmasını son derece zorlaştıracaktır. Bu nedenle Dünya’yı bırakıp başka gezegenlere göç etmeyi düşünmeden önce Dünyamıza çok iyi bakmak zorundayız.
Merhabalar hocam. E-Posta aboneliğini açma seçeneğiniz varsa, açmanız iyi olacak. Yazılarınızdan bildirim alabilelim hocam.
YanıtlaSilEklemeye çalıştım, deneyin isterseniz...
Sil