Dün Habertürk'te Bakış programının kaydındaydık. Konumuz iklim değişikliği ve turizm ilişkisiydi. Süre o kadar kısaydı ki konuşamadığımız konular konuştuklarımızdan çok daha fazla oldu. Konuşamadıklarımızdan aklımda kalanları paylaşmaya çalışacağım, hem turizm hem de genelde iklim değişikliğinin etkilediği tüm alanlar açısından işimize yarayabilir.
Bir yandan iklim değişikliğini durdurma, diğer yandan da iklim değişikliği nedeniyle karşımıza çıkacak olan belalara önlem alma açısından ortaya çözüm yöntemleri koyduğumuzda kişiler hemen "olmaz öyle" diye ortaya atılıyorlar. "Kimse bunu kabul etmez", "kimse onu öyle yapmaz", "kimse ona o kadar para vermez", "kimse bu dururken şunu yapmaz". Şimdi size turizmden basit bir örnek vereceğim. Belki bu örnek işinize yarayabilir.
Son buzul çağı ile bugün arasındaki ortalama sıcaklık farkı sadece altı derece. Yani son buzul çağında dünya bugünkünden sadece altı derece daha soğuktu. Ama bu altı derece fark dünya açısından büyük farklılıklar yarattı. İklim değişikliği ile bu yüzyılın sonuna gelmeden dünya altı derece daha ısınabilir. Gözümüzde altı derece daha sıcak kavramını canlandırmakta biraz zorlandığımız için belki buzul çağındaki altı derece soğukta hayatın bugünkünden ne kadar farklı olduğunu anlayabilsek bu gelecekteki belayı da algılamamıza yardımcı olur.
Diyelim bu teknolojik gelişmişlikteyiz ama bundan tam 30 bin yıl öncede yaşıyoruz. Yani uçağımıza atlayıp Mauritus'a tatile gidebiliyoruz veya İnternet üzerinden çeşitli tatil imkanlarını araştırıp en ilgimizi çekeni seçebiliyoruz. Ama bir ufak sorunumuz var, buzul çağının ortasındayız. Buzul çağı şöyle bir bir olgu: Kuzey yarım kürede buzullar yaklaşık 45. enleme kadar inmiş durumda. Yani kabaca Karadeniz'in kuzeyinden itibaren her yer yaklaşık 3 kilometre kalınlıkta buzullarla kaplı. Avrupa'da Alplerin kuzeyinde hayat yok, ABD'nin sadece en güneyinde mantıklı bir yaşam olabiliyor. Bugünkü New York'un hemen kuzeyinde 3 kilometre kalınlıkta buzullar var, Kanada hiç yok. Ülkemizin iklimi ise Norveç'e benziyor. Yazlar soğuk ve yağışlı, kışlar ise çok daha soğuk ve karlı. Akdeniz diye bir deniz yok, sadece Girit Adası'nın güneyinden batıya doğru uzanan büyük bir göl var. Marmara Denizi'nin olduğu yerde de mısır yetiştiriliyor. Karadeniz şimdikinden çok daha küçük bir göl sadece, ama gene de çok derin. Yalnız bugün Sahra Çölü dediğimiz yerde dev bir göl var. O gölün kenarında ise tüm dünyanın en çok ziyaret edilen turistik tesisleri bulunuyor. Soğuktan bunalan İtalyanlar ve İspanyollar tatil zamanında soluğu Libya'nın güneyindeki kumsallarda alıyorlar. Bizim turistlerimiz ise daha çok Sudan ve Somali'yi tercih ediyorlar. Tabii doğal olarak kış turizmi diye bir kavram yok çünkü İstanbul'da zaten 6 ay boyunca kar hiç kalmadığından herkes kızaklar ve kayakla hareket etmeye alışmış durumda. Bizim kadar kar görmeyen ülkeler ise genelde Lübnan'ı kayak için tercih ediyorlar. Ülkemiz kış turizmi için biraz fazla soğuk kabul ediliyor.
Bundan 30 bin yıl önce yaşıyor olsaydık karşılaşacağımız durum buna benzer olurdu. Peki bir turizm yatırımcısı olarak size, "önümüzdeki 100 yıl içerisinde öyle bir yaşama doğru gidiyoruz" desem gene de Antalya'da 5 yıldızlı, her şey dahil konseptli bir otele yatırım yapar mıydınız? Ya da Doğu Karadeniz'de kış turizmi için milyonlarca lira saçar mıydınız? Bundan 20 yıl sonra bugün bildiğimizden farklı bir dünyada yaşayacağımızı ve bu yeni dünya için bugünden hazırlananların sadece başarılı olacaklarını anlayabilseniz gene aynı şekilde davranır mıydınız?
Bundan 20 yıl sonra Akdeniz Bölgesinde Haziran-Ağustos aylarında her gün gündüz sıcaklığı 45 derecenin üzerinde olacak ve Rus turistler Antalya'ya gelmek yerine artık Sochi'yi tercih edecek çünkü Sochi yazın sadece 30-35 derece aralığında olacak. "Sizin artık Haziran-Ağustos değil Ekim-Aralık ve Mart-Mayıs aralığında hizmet vermek üzere yapısal değişikliklere gitmeniz gerekiyor" dediğimizde "kim gelir o zaman Antalya'ya" diyenler gelecekte kaybetmek zorunda kalacaklar.
"Ülkemizde 20 yıl sonra yatırımı karşılayacak süre kayak yapılabilecek merkezlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek, ama geri kalan merkezler yazın yayla turizmi için çok çekici olabilir" dediğimizde "olur mu öyle şey canımi bizim turist denizle kum ister" diyene yukarıdaki senaryoyu baştan anlatmakta fayda var bence. Her gün çöl tozları içerisinde 40 derece sıcakta bunalan insanlar tatilde de 45 derecede kumların içinde uzanmak istemeyebilir gelecekte. Belki de klimayı açmak zorunda kalmadan 25 derece bir hafta geçirmek 20 yıl sonra tercih edilecek tatil biçimi olabilir. "Olmaz" demeden 20 yıl sonra başka bir dünyada yaşayacağımızı ve o dünyanın şartlarının bu dünyadan çok farklı olacağını unutmayın lütfen...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder