Önce basit bir hesap yapalım: Bugün itibariyle İstanbul'u besleyen barajlardaki su miktarı 308 milyon metreküp. İstanbul'un günlük su ihtiyacı 2,5 milyon metreküp. Basit bölme işlemi bize barajlarda 122 günlük su kaldığını söylüyor. Yani ciddi miktarda yağmur yağmazsa İstanbul barajlarındaki tüm su 8 Mayıs'ta tükenecek.
Diyeceksiniz ki “Melen'den ve Istrancalar'dan su geliyor; devlet, İstanbul'un su sorununun önümüzdeki 40 yıl için çözüldüğünü söylemişti bize”, ona da basit bir sayı ile cevap vereyim. O kaynaklardan İstanbul'a gelen su miktarı günde 0,693 milyon metreküp. Bunu da hesaba katsak suyumuz 169 gün yetecek, yani o durumda da su 24 Haziran'da tükenecek.
Buna göre acilen iki şeye gerek var: Birincisi, doğal olarak yağmura, hem de bol yağmura. Biraz kar da yağsa hiç fena olmaz. Ama daha önemlisi, hepimiz suyu çok daha idareli kullanmalıyız. Suyu idareli kullanabilmenin başta gelen şartı da insanları ortada bir problem olduğuna dair uyarmaktan geçiyor. Ancak, üç ay sonraki seçimler önümüzde dururken siyasetçilerin çıkıp “karşımızda çok önemli bir sorun var, acilen önlem almamız gerekiyor” diyeceklerini hiçbirimiz düşünmemeliyiz. Ülke gündemi bu kadar yoğunken İstanbul'un su sorunu arada kaynayacak gibi görünüyor; ama emin olun, bu konudan dolayı sorumluların gözüne uyku girmiyordur.
Şunu unutmamamız gerekiyor, İstanbul ülke nüfusu ile kıyaslandığında sürdürülemez bir şehir halini aldı. Burada yetkilileri halkı yanlış yönlendirmekle suçlamamız zor. Bu sene gerçekten yağmur yağmadı, kar sadece Galatasaray-Juventus maçı sırasında yağdı. Bu durumda da barajlarda su birikmedi. Fakat, bu problemin geldiğini görmemiz gerekiyordu. İklim değişikliği karşısında ülkemizi her geçen sene daha da kurak günler bekliyor. Bu sebeple de iklim değişikliğini durdurmaya çalışmanın yanı sıra uyum sağlamak için ciddi çaba sarf etmemiz gerekiyor.
Istrancalar'dan ve Melen'den biraz daha fazla su çekerek bu problemi çözmemiz artık mümkün değil. Unutmayın, Istrancalar dediğimiz neredeyse Bulgaristan sınırı, Melen dediğimiz de Bolu. Yani İstanbul, Bulgaristan sınırından Bolu'ya kadar olan bölgedeki tüm su kaynaklarını olabildiğince kendisine yöneltmiş durumda. Biraz daha fazla su çekecek olursa bu su kaynaklarından beslenen yöre insanları ciddi sıkıntı yaşamaya başlayacaklar. Bu nedenle de hepimize düşen ana görev artık suyu idareli kullanmaya başlamak olmalı.
Uzun vadede bölgemizi tehdit eden iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlayabilmemiz için de sadece suyu tasarruflu kullanmakla kalmayıp yerleşim merkezlerimizi sürekli su kaynaklarına yakın bölgelere taşımayı da düşünmemiz gerekiyor. Bu bağlamda İstanbul artık besleyebileceği insan kapasitesinin üzerine çıkmış durumdadır. Şu anki kuraklık sadece bu seneye özel değildir ve eğer yaşam yerimizi ve tarzımızı değiştirmeyecek olursak bizleri gelecekte daha büyük problemler bekliyor olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder