Eminim bunu ilk olarak benden duymuyorsunuz: Bu yıl da dünyanın iklim dengesi bozulmaya devam etti ve yakın gelecekte de bir düzelme olacak gibi durmuyor. Bu yılın sonunda ana başlıklarla bir değerlendirme yapacak olursak:
· Ölçüm yapılan tarihte, ilk defa atmosferdeki karbondioksit seviyesi milyonda 400 parçacığı (400 ppm) aştı. Dünyada günlük insan etkilerinden en uzak noktalardan birinde, Hawaii'deki bir volkanın tepesinde yer alan Mauna Loa gözlemevinde 1958 yılından bu yana her gün atmosferdeki karbondioksit seviyesi ölçülüyor. 1958 yılında 315ppm olan karbondioksit seviyesi bu yıl Mayıs ayında milyonda 400 parçacığı ilk defa aştı. Atmosferde bu kadar karbondioksit en son bundan 15 milyon yıl önce vardı ve o zamanlar dünyanın ortalama sıcaklığı şimdikinden 4 derece daha fazlaydı, deniz seviyesi ise şimdikinden 30 metre daha yüksekti. Bir de bu karbondioksit miktarının yıldan yıla artıp azaldığı düşünülmesin, atmosferdeki karbondioksit her yıl 2-3 ppm artıyor, hiç durmadan.
· İklim değişikliğinin bilimsel bulgularının yorumlanması konusunda dünyadaki en yetkin kuruluş Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’dir. IPCC her 6-7 yılda bir iklim değişikliği konusunda eldeki bilimsel verilerle ilgili ayrıntılı raporlar yayınlar. Bu yılın Eylül ayında yayınlanan rapor, iklim değişikliğine insanların neden olduğunu neredeyse kesin bir biçimde ortaya koydu. Ayrıca, bu rapora göre yaşadığımız son otuz yıl ortalama sıcaklıkları bilebildiğimiz son 1400 yıl içerisindeki en sıcak dönem oldu. Yaşadığımız her on yıl, bir önceki on yıldan daha sıcak olacak. Ülkemiz 2100 yılında bugünkünden 4 derece daha sıcak olacak.
· Bu sıcaklık artışı bizim kadar doğadaki canlılar açısından da ciddi tehlikeler içeriyor. IPCC raporu dünyanın 3.50C ısınması halinde dünyadaki canlı türlerinin %40 ila %70'inin yok olma tehdidi ile karşı karşıya olduğunu söylüyor. Normalde kışın soğukta larvaları ölen çam zararlıları sıcaklıkların artması ile birlikte yayılmalarını sürdürüyorlar. Her geçen sene kuzey ormanları bu zararlıların istilasına uğruyor, 2013 de bir istisna olmadı. Atmosferdeki karbondioksidin denizde çözünmesiyle denizler daha asidik olduğu için okyanuslardaki canlı dengesi de daha da bozuldu. Akdeniz'de yosun ve denizanası miktarı diğer canlıların varlığını tehdit edecek boyuta ulaştı. Amazon'da orman alanlarının kaybı bir yıl önceye oranla %28 arttı. Aşırı avlanmadan dolayı bir yandan balık miktarı ciddi biçimde azalırken diğer yandan buna bağlı olarak balık fiyatlarında artış görüldü.
· Kasım 2013, tarihte (ölçülen) en sıcak Kasım ayı oldu. Şubat ayında Avustralya yazı yaşarken sıcaklıklar 54 dereceyi buldu, 2013 yazında Şanghay'da sıcaklıklar dört gün üst üste bir önceki sıcaklık rekorundan daha yüksekti. Dünyanın her köşesinden sıcaklık rekorları bildirildi. Bu rekor sıcaklıklarla birlikte Kuzey Yarım Kürede ABD'de, Güney Yarım Kürede ise Avustralya'da geniş alanlarda orman yangınları görüldü. Normalde çalı yangınlarının çok yadırganmadığı Avustralya'da yangın sezonu tam bir ay erken başladı.
· Etkileri bize ulaşmasa da ABD'nin batı bölgelerindeki kuraklık on üçüncü senesini de doldurdu. San Fransisco ve Los Angeles gibi şehirler artık ciddi su sıkıntısı çeken bölgeler halini aldı. Ülkemizde ise İstanbul son beş yılın en kurak senesini geçirdi. Aralık ayı sonu itibariyle İstanbul'u besleyen barajlardaki doluluk oranı %37 civarına indi. 2009 yılında bu oran %92 idi. Bu bize gelecek yaz nasıl kesintiler olacağını anlatmaya yeter sanırım.
· Doğal gazın ülkemize girmesiyle azalan hava kirliliği, bol bol dağıtılan kömürle birlikte özellikle kış aylarında önemli oranda arttı. Ancak Çin bu alanda birinciliği kimseye kaptırmadı. Enerji üretimi büyük miktarda kömür tüketimine dayanan Çin'deki büyük şehirlerde hava kirliliği, Dünya Sağlık Örgütü'nün “zehirli” olarak kabul ettiği oranın bile üç kat üstüne çıktı.
Ancak tüm bunların ötesinde bizi endişelendirmesi gereken ana konu genelde insanların özelde ise politikacıların tutumları oldu. Ülkemiz gündemi bir hayli yoğun olduğu ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın çevreden başka ilgilenmesi gereken epey konu olduğundan ülkemiz, üzerinde fazla kafa yormadan iklimi ve çevreyi kirletmeye devam etti. Dünyada ise farklı bir oyun oynanıyor. Kyoto Protokolü'ne taraf olan Kanada, bu protokol yükümlülüklerini yerine getirmeyeceğini açıklamakla kalmadı, aynı zamanda Alberta'da bulunan katran kumullarından petrol üreterek zaten kirli olan petrolün de en kirli üretim metodunu uygulamış oldu. Haziran ayında iklim değişikliği ile savaşacağını açıklayan Amerikan Başkanı Obama bu konuda yeterli adımları atmayı bir kenara bırakın “fracking” denen kayaları parçalayarak içindeki doğal gazı çıkartma yöntemlerine kapıyı ardına kadar açtı. Senenin son ayında da bununla da kalmayarak Kanadalıların katran kumullarından elde ettiği petrolü Amerika'ya taşıyacak olan petrol boru hattının yapımına, tüm çevre örgütlerinin karşı çıkmasına rağmen onay verdi.
Her yaz gittikçe artan çalı yangınları ile boğuşan Avustralya yeni bir başbakan seçti, ancak bu başbakanın ilk eylemi İklim Komisyonu'nu kapatıp karbon vergisini kaldırma çalışmalarına başlamak oldu. Depremden dolayı nükleer santrallerini kapatmak zorunda kalan Japonya ise artık karbon salımlarını azaltma konusuna önem vermeyeceğini açıkladı.
Politikacıların tüm bu duyarsızlıkları içerisinde dünya, iklim felaketleri ile savaştı bir yıl boyunca. Filipinleri vuran Haiyan Tayfunu'nun hemen ertesinde yapılan BM İklim Zirvesi ise iki haftalık görüşmelerin ardından bir kez daha, ciddi bir sonuca varılamadan kapandı. 2014 yılında iklim ve çevreye daha duyarlı bir dünyada yaşamayı ummaktan başka çözüm kalmadı artık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder