3 Ekim 2013 Perşembe

IPCC İklim Değişikliği Raporu

Geçen haftaki yazımızda sözünü etmiş olduğumuz Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Birinci Çalışma Grubu (WG1) raporu 27 Eylül'de Stockholm'de açıklandı. 

Bu raporun ana bulgularını şu şekilde anlatabiliriz:

1. İklim değişikliği vardır, gerçektir ve her geçen gün etkisini daha da fazla göstermektedir.
2. İklim değişikliğinin sebebi bizim atmosfere yaydığımız karbondioksit ve diğer sera gazları ve yok ettiğimiz ormanlardır.
3. Biz atmosfere sera gazlarını serbestçe salmaya devam ettiğimiz müddetçe dünyanın iklimi de insanların yaşamasını zorlaştıracak biçimde değişecektir.

IPCC'nin 2007 yılında yayınladığı 4. Değerlendirme Raporu, iklim değişikliğinin “% 90 ihtimalle” insan faaliyetlerinden kaynaklandığını belirtmişti. Geçen hafta açıklanan 5. Değerlendirme Raporu ise, bir önceki değerlendirmelerdeki kesinlik düzeyini artırarak 1951 - 2010 dönemindeki küresel ortalama yüzey sıcaklıklarındaki artışın, en az %95 ihtimalle insan etkinliklerinden kaynaklandığını söyledi. IPCC'nin 1992'den bu yana yayınladığı beş raporun her birinde kesinlik düzeyini daha da arttırması yaşadığımız iklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğunun en önemli delillerinden biridir.

Bunun dışında IPCC'nin 5. Değerlendirme Raporu’nda öne çıkan noktalar şu şekildedir:

  • Küresel ortalama yüzey sıcaklığı verileri, 1901-2012 döneminde yaklaşık 0.9°C’lik bir artış göstermiştir. Bu dönem boyunca yerkürenin hemen hemen tüm yüzeyi ısınmıştır. Hafif bir soğuma gösteren tek yer Atlantik Okyanusu'nda İzlanda'nın güneyine denk gelen küçük bir bölgedir.
  • Geçen 30 yıl, küresel ölçekte 1850’den beri kaydedilen en sıcak ardışık üç 10 yıl, 21’nci yüzyılın ilk 10 yılıysa kaydedilen en sıcak 10 yıldır. “1850'den beri” sözünden anlamamız gereken “1841-1850 arası daha sıcaktı” değildir. Dünyanın ortalama sıcaklığı 1850 yılından beri düzenli olarak ölçülebilmektedir. Dolayısıyla da geçirdiğimiz son 10 yıl sıcaklık ölçebildiğimiz tarihteki en sıcak 10 yıldır. 
  • Direkt sıcaklık ölçümlerinden değil de ağaç halkaları gibi dolaylı yöntemlerle elde ettiğimiz verileri de analiz edecek olursak, Kuzey Yarım Küre’de 1983-2012 döneminin büyük olasılıkla son 800 yılın en sıcak 30 yıllık dönemi olduğunu ve muhtemelen son 1400 yılın en sıcak 30 yıllık dönemi olduğunu göstermektedir.
  • Karbondioksit ve metan gibi sera gazlarının atmosferdeki konsantrasyonları günümüzde en azından son 800,000 yıllık dönemde hiç olmadığı kadar yüksek bir düzeye yükselmiştir. 
  • Atmosferdeki CO2 konsantrasyonu, birincil olarak fosil yakıtların yakılması ve ikincil olarak da orman alanlarının azalmasından dolayı 250 yıl öncesine göre % 40 oranında artmıştır. 
  • Grönland ve Antarktik buzulları son 20 yıllık dönemde azalmakta, kara buzulları ise neredeyse tüm dünyada küçülmeyi sürdürmekte ve Kuzey Kutup deniz buzu ve Kuzey Yarım Küre ilkbahar kar örtüsü alansal olarak küçülmelerini sürdürmektedir. Kuzey Kutup deniz buzu 2012 Eylül ayında tarihte ölçülen en düşük alana inmiştir.
  • Okyanuslar atmosfere son 250 senede salınan insan kaynaklı karbonun yaklaşık %30’unu emmiş ve bu da okyanusların asitlenmesine yol açmıştır.
  • Atmosferdeki sera gazlarındaki artış dünyadan kaçmaya çalışan ısının atmosfer ve okyanuslarda birikmesine neden olur. Okyanuslardaki ısınma iklim sisteminde biriken bu ısı artışını denetlemektedir. Bu kapsamda, 1971-2010 döneminde okyanuslarda biriken ısının % 90’dan fazlası küresel okyanus ısınmayla bağlantılıdır. Okyanusların üst katmanı (0-700 m) 1971-2010 döneminde kesin olarak ısınmıştır.
  • 19. yüzyılın ortasından beri gözlenen deniz seviyesinin yükselme hızı, önceki iki bin yıllık dönemdeki ortalama yükselme hızından daha büyüktür. Küresel ortalama deniz seviyesi son 110 yılda 19 cm yükselmiştir ve küresel ortalama deniz seviyesi yükselmesini muhtemelen sürdürecektir.
  • Birçok aşırı hava ve iklim olayında 1950’den beri değişiklikler olduğu gözlenmiştir. Küresel ölçekte soğuk gün ve gecelerin sayıları azalmış, sıcak gün ve gecelerin sayısı artmıştır.  Dünyanın bazı bölgelerindeki sıcak hava dalgalarının sıklığında artış gözlenmiştir.  Kuvvetli yağış olaylarının sayısının arttığı kara alanları bu olayların azaldığı karalardan muhtemelen daha geniştir.
  • IPCC'nin iklimin geleceğine dair senaryoları dört ana grupta toplanabilir. Bu senaryolar bugün sera gazı salımımızı neredeyse sıfıra indirmekten (en iyimser) şu anda aldığımız önlemler benzeri önlemleri almaya devam etmeye (en kötümser) uzanır. Küresel yüzey sıcaklığı değişikliği, 21. yüzyılın sonuna kadar, en iyimser senaryo hariç tüm IPCC senaryolarına dayanarak sanayi öncesi döneme göre 1.5°C’yi ve kötümser ve en kötümser senaryoya göreyse 2°C’yi aşacaktır. En kötümser senaryoya göre bu ortalama sıcaklık artışı 4.8°C’yi bulabilecektir. Bu senaryoların ilk üretildiği sene ile bugün arasındaki gelişmelere baktığımızda gittiğimiz yönün en kötü senaryodan bile daha kötümser olduğunu da eklemekte fayda var.
  • 1986-2005 dönemine göre 2016-2035 dönemindeki küresel ortalama yüzey sıcaklığı artışı, muhtemelen 0.3°C ile 0.7°C aralığında olacaktır. 


Raporun bulgularının yanı sıra unutulmaması gereken temel bir nokta var: Bu rapor başta ABD ve OPEC olmak üzere çeşitli çıkar grupları ile iklim biliminin el sıkışması ile oluşturulmuş bir rapor. Yani bilimin esas bulguları bunlardan çok çok daha kötü, ancak uluslararası bir ortamda büyük güçler bilimin sesini en çok bu kadar çıkartabilmesine izin veriyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder