Orijinal yayın: 11.09.2012 T24 İnternet Gazetesi
Yeni yapılan bir açıklamaya göre Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) Genel Müdürü Mehmet Uysal, Trakya ve Güneydoğu Anadolu’da yapılan sondajlarda çok ciddi miktarda kaya gazı potansiyeli tespit edildiğini belirterek, “Aksi halde dünya devi bir firma (Shell) birkaç metreküplük gaz için Türkiye’ye gelmezdi” demiş. Devamında Shell'in Diyarbakır Sarıbuğday-1 sahasında kaya gazı sondajına başladığını kaydeden Uysal, Güneydoğu’da ikinci sondajın başlayacağını, Trakya’da da ExxonMobil olduğu söylenen başka bir petrol devi şirketle anlaşma aşamasında olduklarını açıklamış.
Bunu okuyunca hepimiz korkunç mutlu oluyoruz. Ne de olsa enerjide dışarıya olan bağımlılığımızı azaltacak yöntemler üretiliyor ülkemizde. Ya da siz öyle sanıyorsunuz. Mesela kimse “Shell veya ExxonMobil bu kazılar sonunda gaz veya petrol üretmeye başlayacak olsa bu gaz ya da petrolün sahibi kim olacak? Veya eğer bizim sırtımızdan büyük paralar kazanmayacaklarsa bu şirketler ülkemize neden geliyorlar” diye sormuyor. Hatta daha vahimi, dünyanın geleceği açısından o gazı yakmak ne derece doğru sorusunu soran sanırım benim gibi “çılgın” kabul edilen “radikal çevreci” azınlık. Hepimiz ömür boyu enerji ihtiyacımız olduğu ve bunu petrolle doyurmamız gerektiği masalına inanarak büyümüşüz. Şimdi tersini söyleyen biri “radikal çevreci, ne dediğini ve hesabını bilmeyen çılgın” oluyor. Aslında problemlerimizin çözümünün daha az tüketim olduğundan bahsetmeden size enerji neden bu kadar pahalı ve bunu yerel çabalarla nasıl çözeriz konusunda bir iki ipucu vermeye çalışacağım.
Öncelikle, eğer hayat tarzımızı ciddi biçimde değiştirmemekte kararlıysak, enerji hepimiz için ciddi bir ihtiyaçtır. Hepimiz de bu ihtiyacın devlet tarafından giderilmesini beklemekteyiz. Devletin ise herkesin bu ihtiyacını karşılayacak kadar elektrik üretilmesi için yapılması gereken yatırımları yapacak kaynağı yok. O zaman karşımıza iki temel yol çıkıyor, önce yanlış yolu anlatayım:

Gelelim biz “çılgın, radikal çevrecilerin” teklifine (ki bu yıllardır Almanya ve ABD'de başarıyla uygulanan bir sistem):
Devlet krediyi özel sektör yerine vatandaşa versin ve vatandaş, eğer imkanı varsa, enerjisini kendisi üretsin. Yani eğer yeni bir bina yapıyorsanız, bunun bir yüzünü güneş enerjisinden elektrik üretecek bir sistemle donatın ve en azından gündüzleri kendi elektriğinizi kendiniz üretin, sadece akşamları devletten elektrik satın alın. Benzer şekilde rüzgar santralleri kurmak da mümkün. Elektriğe ödeyeceğiniz faturayı devlete kredi borcu olarak ödüyorsunuz (dedim ya, aldığınız krediyi 3-5 senelik elektrik faturası olarak ödemeniz makul, çünkü özel sektör zaten senelerdir böyle yapıyor) ve devlete de yük olmuyorsunuz. Bu sistem için gerekli olan iki şey var, birincisi devletin özel sektöre verdiği şartlarda vatandaşa da kredi vermesi, ikincisi de evdeki elektrik sayaçlarının bu sistemi destekleyecek sayaçlarla değişmesi. Bunların her ikisi de her an basit kararlarla yapılabilecek şeyler.
Biliyorum arka plandan “peki akşamları devlet elektriği nasıl üretecek?” diyorsunuz. Özel sektör yatırımını 3-5 senede değil 10-15 senede çıkartacak olursa, ki dünyanın gelişmiş ülkelerindeki beklenti bu yöndedir, hem enerji üretimimiz katlanır, hem de kullandığımız enerji ucuzlar.
Bunu neden yapmıyoruz sorusunun cevabı basit, sistemde dönen resmi rant o derece büyük ki devlet bu konuya el uzatmak istemiyor. Yani devlet parasının önemli bir kısmını bizden doğrudan vergi alarak değil bize enerji satarak kazanıyor, bundan vazgeçmesi de çok zor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder