Orijinal yayın: 01.06.2011 T24 İnternet gazetesi
Türkiye bu ay içerisinde ilk Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı Nihai Taslağı'nı yayınladı. Bu yazıda yayınlanan taslağın bizi neden yanlış bir plana doğru sürüklediğini anlatmaya çalışacağım.
2001 yılında Marakeş’te gerçekleşen 7. Taraflar Konferansı’nda (COP7) alınan 26/CP.7 sayılı kararı takiben, Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (UNFCCC), 24 Mayıs 2004 tarihinde taraf olmuştur. Bu sözleşmenin dördüncü maddesi uyarınca Türkiye öncelikle iklim değişikliğine sebep olan sera gazı salımlarını periyodik olarak açıklamak, sonra İklim Değişikliği Ulusal Bildirimiler'ini hazırlamak ve son olarak da bu anlaşmayı yerine getirmek üzere planladığı eylemleri açıklamak zorundadır. Türkiye her yıl salımlarını düzenli olarak bildiriyor, ilk ulusal bildirim de 2007 yılında yayınlandı (her ne kadar bu bildirimin yayınlanmasını resmi olarak UNFCCC sekretaryası kabul etmiş olmasa da). Bu sene içerisinde de Türkiye’nin ilk Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı yayınlanacak.
Bu eylem planının hazırlanması Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü (UNDP) ile Çevre ve Orman Bakanlığı'nın ortak yürüttüğü bir projeyle sürdürülüyor. Proje kapsamında Mart 2010’da başlayan çalışmalar, Mart 2011 sonuna kadar kamu, yerel yönetim, özel sektör, sivil toplum ve akademik kuruluşların katılımıyla sürdürüldü. Tüm bu kuruluşların paylaşımı ile hazırlanan ön-taslak Nisan ayı başında Çevre ve Orman Bakanlığı’na teslim edildi. Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından koordine edilen İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu tarafından “İDEP NİHAİ TASLAĞI” haline getirildi ve 16 Mayıs 2011 tarihinde Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından açıklandı. İDEP Nihai Taslağı üzerine görüşler 23 Mayıs 2011 Pazartesi gününe kadar Çevre ve Orman Bakanlığı İklim Değişikliği Dairesi’ne iletildi.
Bu noktada diyeceksiniz ki “ne güzel yurdumuzda bir iş katılımcı bir çalışma sonunda hazırlanmış, herkese sorulmuş, hala memnun değil misiniz?” Ben kendimce eleştirilerimi yazmaya çalışayım, belki bazıları size de mantıklı gelir:
1. Aralık ayında “Herhalde iklim ve çevre ile ilgili konulardan sorumlu politikacı olmak çok zor!” başlıklı yazımda Birleşmiş Milletler Çevre Örgütü eski başkanlarından Klaus Töpfer'in yapmış olduğu konuşmayı eleştirmiştim.Temelde çevreden sorumlu bile olsa bu seviyede bir politikacı ilk sıraya çevreyi değil kalkınma ve büyüme sürecinde çevreye saygılı olunması düşüncesini koyuyor. Böylesi bir çalışmaya Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü'nün öncülük etmesi ne derece sağlıklı olabilir? Böyle bir çalışmadan “iklim dahil çevreye vereceğimiz zararı azaltmanın temel yolu tüketim toplumu olmaktan çevre ile dost sürdürülebilir bir topluma geçmektir” sonucu çıkabilir mi?
2. Kendilerine verilen bilgiler çerçevesinde nihai taslağı hazırlayan İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu temelde ilgili bakanlıklar ve müsteşarlıklardan oluşmaktadır, yani bu kurul her ne kadar herkesin fikrini almış gibi görünse de aslında kendi bildiğini okumaya hukuki bir taban sağlamıştır. Devlet madem sonuçta kendi istediği yönde bir planı uygulamaya koyacaktı, bunu katılımcı bir çalışma olarak göstermenin ne alemi vardı? Halkımız ne zaman devlete itiraz etti ki bu gibi konularda?
3. Ama en önemli eleştiri koyulan hedefler noktasındadır. Eğer iklim değişikliğinin önlenmesi ile ilgili bir eylem planı yapıyorsanız bu planda hedefler koymak zorundasınız, bu hedefler de sera gazları salımınım azaltılması yönünde neyin nasıl yapılacağı şeklinde olmalıdır. Ancak devlet olarak sera gazlarının azaltılmasını bir amaç olarak görmezseniz hazırlayacağınız eylem planı da bir iyi niyet belgesinden öteye geçemez. Oysa bizim adım adım her sektörde neler yaparak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne imza atarak aldığımız yükümlülükleri nasıl yerine getireceğimizi anlatmamız gerekiyor, “vallahi billahi yapacağım” uluslararası anlaşmalarda pek işe yarayan bir tarz olmuyor. Size bir fikir olması açısından UNFCCC'nin bizi ilgilendiren ana maddesini yazıyorum son olarak:
The ultimate objective of this Convention is the stabilization of greenhouse gas concentrations in the atmosphere at a level that would prevent dangerous anthropogenic interference with the climate system.
Bu anlaşmanın ana amacı insanlar tarafından atmosfere salınan sera gazı miktarını dengeleyerek iklim sistemini tehlikeli bir şekilde etkilemesini engellemektir.
Sizce bizim devletimiz altına imza attığı bu cümlenin gereklerini yerine getirmek için çabalıyor mu hiç?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder