Orijinal yayın: 17.03.2011 T24 İnternet gazetesi
Öncelikle şunu söylemek gerekiyor: Gerekli olan hem üremeyi, hem de tüketmeyi azaltıp sürdürülebilir bir dünyada yaşamaktır. Dünyanın ekosistemi bir yandan artan nüfusla, bir yandan da azalan kaynaklarla yaşamayı kaldırabilmekten her geçen gün uzaklaşıyor. Ancak, bizler her ne kadar özgür irademizle birilerini bizi idare etmek için seçtiğimizi ve bu seçtiğimiz kişilerin de kendi özgür iradeleriyle doğru yolu seçtiğini düşünsek de, dünyayı ne biz, ne de bizlerin seçtiği kişiler yönetiyor. Dünyayı yöneten küresel sermayedir ve küresel sermaye bizlerin hem daha fazla ürememizi, hem de daha fazla tüketmemizi istiyor, çünkü onlar güçlerine ancak bu şekilde güç katıyorlar. Dolayısıyla vermemiz gereken tüm kararlarda bu nesnel gerçekliği göz önüne almalıyız.
Dünyanın sürdürülebilirlik değil, bir tüketim çılgınlığı içinde devam edeceğini varsaydığımıza göre bu çılgınlığın devam edebilmesi için enerji gerekli, hem de her gün artan bir oranda. Yine sakin kafayla düşünecek olursak, bir yandan hem üremeyi, hem de tüketmeyi sürdürürken, diğer yandan da enerjiyi yeter seviyede tutmak mümkün, bunun birinci adımı da enerji verimliliği, yani ürettiğimiz enerjiyi gereksizce saçmamak. Evlere izolasyon yaptırıldığında emlak vergilerini düşürmek, kilometre başına daha az benzin yakan araçlardan daha az vergi almak, tasarruflu ampulleri bir yandan zorunlu kılıp diğer yandan da bunlardan KDV almamak devlet desteği ile enerji verimliliğini artırmanın yolları. Almanya bunları uyguladığı için enerjiyi bize göre üç kat daha verimli kullanabiliyor. Yukarıdaki önlem önerilerinin tümü kısa vadede devlet gelirlerini azaltacağı için, uzun vadedeki yararları göz ardı edilerek sadece bugünü kurtarmaya bakan devlet yapımızda uygulanamıyor.
İkinci adım ise vatandaşın enerjiyi kendisinin üretmesine izin vermek. Yani hepimiz evimizin çatısına birer güneş paneli veya rüzgâr trübünü koyarak kullandığımız enerjinin en azından bir kısmını üretebilmeliyiz. Ama bunu da yapamıyoruz, temelde yasak değil, ama devlet bunu yapmayı neredeyse imkânsız hale getiriyor. Bunun ana sebebi de enerji üretim piyasasından sağlanan rant. Eğer vatandaşların çoğu kendi enerjilerini kendileri üretebilecek olsalar ne termik santrallere, ne de nükleer santrale gerek kalır, ama enerji piyasasından elde edilen tatlı gelirler azalacağı için buna kesinlikle göz yumulamaz.
O zaman içinde bulunduğumuz durum şu: Bir yandan üremeye ve tüketmeye teşvik ediliyoruz, diğer yandan da artan enerji ihtiyacını devletin karşılaması gerekiyor. O zaman devlet ne yapacak?
Devlet o zaman öncelikle kendisine yük olmayacak bir enerji üretim modeli benimseyecek, yani santraller kurmak yerine sermayeye santraller kurduracak, ama onlardan alacağı enerjinin fiyatını yüksek tutarak bu sermayenin daha da zenginleşmesine katkıda bulunacak. Çünkü fiyatını yüksek tuttuğu enerjinin faturasını yine hepimiz ödeyeceğiz ve bu fazla masraf devlet bütçesinde görünmeyecek.
Ama bugün gelinen noktada doğalgaz her geçen gün azalıp pahalılaşırken doğalgaz santrallerini arttırmamızın da fazla bir anlamı kalmıyor. Bu arada Türkiye'nin enerjisini bize okullarda öğrettikleri gibi barajlardan değil, doğalgaz santrallerinden ürettiğini biliyorsunuz değil mi?
Türkiye'nin dışa bağlı olmadan enerji üreteceği diğer kaynak termik santraller, yani kömür yakmak. Ülkede hâlâ kömür olduğu için devletimiz açısından dışa bağımlı olmadan enerji üretmenin en kolay yolu termik santraller. Burada iki ana unsur sorun olarak karşımıza çıkıyor, birincisi bu santraller pahalı ve pek kimse yapımına girişmek istemiyor, ancak devlet eliyle yapılabiliyor ve devlet buna para yatırmak istemiyor. İkincisi, her ne kadar Avrupa Birliği kavramını artık önemsememeye başlamış olsak da, eğer bir noktada Avrupa Birliği'ne girmek istiyorsak ya termik santralleri kapatmamız ya da CO2 salımlarını en aza indirecek teknolojiler kullanmamız gerekiyor ki bu da termik santrallerin ve buradan üretilecek olan enerjinin net maliyetini nükleer santrallerin üzerine çıkartıyor.
O zaman kaldı bize nükleer santraller. Devlet o noktada, doğalgaz santrallerinde olduğu gibi bu işi küresel sermayeye yıkmaya çalışıyor, ancak küresel sermaye nükleer santral yapımı için bizi doyuran bir teklif çıkartmıyor ortaya (çünkü nükleer santraller küresel sermayenin fazla işine gelmiyor, oralarda temel maliyet yapım maliyeti, halbuki küresel sermayenin hem yapımda, hem de sonrasında kazanması gerekli). O zaman devletimiz de ilişkilerimizin iyi olduğu devletlerle anlaşmalar yapma yolunu seçiyor nükleer santral için. Şu anda bulunduğumuz nokta burası.
Termik santraller nükleerden daha çok ölüme sebep oluyor
Nükleer santraller gerekli mi? Kesinlikle değil. Kendi enerjimizi kendimiz üretebilsek ve ürettiğimiz enerjiyi daha verimli kullanabilsek ne nükleer, ne de termik santrallere ihtiyacımız olur. Ancak kendi enerjimizi üretmeye izin verilmediğine göre soru termik santral mi, nükleer santral mi halini aldığından cevap doğal olarak nükleer santral olmak zorunda.
Soru aslında “yenilenebilir enerji mi, termik ya da nükleer santral mi” diye sorulsa, ülkemiz büyük yenilenebilir enerji kaynaklarına sahip. Ama devlet enerji politikasında fosil yakıtlarından enerji üreten sistemlere verdiği destekleri yenilenebilir enerjiye vermediği için (bkz. rant, küresel sermaye vs.) nükleer ile termik arasında bir seçim yapmak zorundaymışız havası yaratılıyor.
Hepimizin bilmesi gereken temel bir olgu var. Dünyada en kötümser bakış açısıyla her sene ortalama olarak 100-200 kişi nükleer kazalar sebebiyle hayatını kaybediyor. Yani, nükleer kazalar nedeniyle şimdiye kadar, en son Japonya'dan kaynaklanacak olan ölümleri de hesaba kattığımızda ortaya çıkan tüm tarihteki toplam ölü miktarı, yine dünyada her yıl termik santrallerden dolayı ölen insan sayısının onda biri.
Küresel sermaye çevreci örgütleri de yönlendiriyor mu?
Nükleer santraller, bugün yaşadığımız olaylar içerisinde bile yine de termik santrallerden çok daha az zararlılar. Kendinize bir sorun, neden çevreci örgütler nükleer enerjiyi ana düşman olarak görürken atmosfere çok daha fazla zarar veren termik santraller konusunda daha az duyarlılar? Bunun cevabı küresel sermayenin fosil yakıtlarından kazandığı paranın nükleer enerjiden kazandığı paradan kat kat fazla olmasında yatmasın sakın?
Kısacası, nükleer enerji CO2 ile kıyaslandığında esas düşmanımız değil. Ancak burada temel dikkat etmemiz gereken konu, nükleer enerjinin nasıl elde edileceği. Japonya'da ana sorunu yaratan Fukushima nükleer santrali tam Pasifik Okyanusu'nun kıyısında kurulmuş bir tesis. O bölgenin esen temel rüzgârları da herhangi bir kriz anında çıkabilecek radyoaktif maddeyi okyanusa, yani Japonya'dan uzağa taşıyor.
Sinop faya 90 kilometre mesafede!
Ya Sinop'ta yapılması planlanan santral? Emin misiniz Sinop'ta rüzgârın karadan denize estiğine? Fukushima santrali dünyanın en aktif fay hatlarından birine 150 km uzakta, ya Sinop ne kadar uzakta sizce? 90 km olmasın sakın? Yani biz kendimizden ve teknolojimizden o kadar eminiz ki, dünyanın en aktif faylarından birinin bu kadar yakınına, hatta Japonların kurduğundan da yakınına nükleer santral kurmayı düşünüyoruz. Yapılması planlanan bu santral 9 büyüklüğünde bir depreme dayanırmış, evet Fukushima'da dayandı, santralde bir sorun olmadı ki, elektrik kesildiği ve o bölgeye ulaşım olmadığı için santral soğutulamadı ve şu andaki sorunu yaşıyoruz. Biz emin miyiz bizde elektriklerin hiç kesilmeyeceğine?
Sızdıran reaktör, Türkiye'ye de satmak isteyen Toshiba'nın
Yani gördüğünüz gibi sorun nükleer santral yapılıp yapılmaması değil, çünkü eğer seçim nükleer ve termik arasındaysa benim oyum hep nükleerden yana, bugün bile. Ama bunun planlamasının doğru yapılması gerekiyor ve ben bu planlamanın doğru yapıldığına pek emin değilim.
Son bir küçük not: Fukushima'daki altı reaktörden sadece bir tanesinde ciddi sızıntı var, 3 numaralı reaktör. Bu reaktörü kim yapmış biliyor musunuz? Tam deprem sırasında nükleer santral yapımı için Enerji Bakanımızla görüşmelerde bulunan Toshiba olmasın? Gerçi daha en büyük problemin Hitachi'nin yaptığı reaktörde mi, diğerlerinde mi olduğu kesinlik kazanmadı, ama belki siz de önümüzdeki günlerde bu konuyu biraz daha okuyup araştırmak istersiniz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder