Geçen sene COP28’in sonundan bu sene COP29’da neler olacağı aslında açıkça görülüyordu. Şaşırdık mı? Aslında ben şaşırdım. Bu kadar da kötü olmasını beklemiyordum. İlk defa bir Taraflar Konferansı’nın tamamında orada bulundum ve geçirdiğim iki haftaya pişman mıyım? Sanırım. O iki haftayı iklim konusunda çok daha faydalı şeyler yaparak harcayabilirdim.
Mutlaka toplantıya katılanlar politikayı geniş biçimde anlatacaklardır. O nedenle ben biraz Bakü’yü anlatayım sizlere. Sürdürülebilir Gelecek Platformu olarak son bir seneyi bu toplantıya hem Türkiye hem de Azerbaycan’da hazırlanarak geçirdik. Bakü ilginç bir şehir. Çok güzel yerleri var ve bunları kolaylıkla görebiliyorsunuz ama çok kirli yerleri de var ve buraları kesinlikle göremiyorsunuz çünkü tüm çirkinliklerin çevresi perdelerle kapatılmış durumda, yani herkes kafasını kuma gömüyor. Toplantının yapılacağı Olimpiyat Stadı’nda Temmuz ayına kadar çok ciddi bir çalışma yoktu. Temmuz ayında “nasıl yetiştirecekler” diye düşünürken Eylül ayında binaların yükseldiğini, Kasım ayında gittiğimizde de hazır olduklarını gördük. Sharm el-Sheikh ile kıyaslandığında altyapısı daha sağlam bir toplantıydı. Dubai ile kıyaslandığında nispeten daha derli topluydu. Geçen sene Dubai’de günde ortalama 20000 adım atarken bu sene 12000-13000 civarı yeterli oldu. Ayrıca mekanın önemli bir kısmı da kapalı alan olduğundan hava sıcaklığı fazla tesir etmedi.
Ancak, bu toplantı bir fuar değildir. Bu toplantıyı sahiplenen ülke aynı zamanda iki senelik bir süre için uluslararası ortamda iklim değişikliği görüşmelerinin de bayrağını taşımak zorundadır. Azerbaycan bu noktada oldukça başarısız oldu. Büyük ve iyi organize edilmiş bir fuarı başarıyla tamamladılar ama son yıllardaki en başarısız Taraflar Konferansı’na da ev sahipliği yaptılar. Çünkü bu konferans bağlamında kendilerinden politik olarak ne beklendiğinin farkında olmadılar, olsalar bile ellerinden gelebilecek fazla bir şey yoktu.
Böylesi toplantılarda alınacak kararlar orada geçirilen iki hafta süresince alınmaz. Bu kararların çoğunluğu önceden belirlenen ama son iki haftada ayrıntıları düzenlenen kararlardır. Bunun sağlanabilmesi için de ev sahibi ülke toplantı öncesinde yoğun bir diplomasi çabasının merkezinde olur. Geçtiğimiz sene Birleşik Arap Emirlikleri bile toplantı öncesinde çeşitli ülkelerde toplantılar düzenleyerek çıkmasını istediği kararlar çerçevesinde kamuoyu oluşturmaya yönelik çalışmalar yapmıştı. Azerbaycan’ın yöneticisi Muhtar Babayev’i Bakü’de tanıdık.
Aslında Babayev’in yapması gereken iş çok zordu ve bu zoru başarabilecek donanıma, hem kişisel hem de ülke bağlamında sahip değildi. Bu toplantıyı ülkemizde düzenleyecek olsak belki ülke bağlamda politika geliştirme açısından yeterliliğimiz olabilir ama, dünyanın herhangi bir devlet başkanını arayıp randevu alabilecek yetkinliğe sahip bir yönetici bulmakta zorluk çekeceğimizi düşünüyorum. Burada yanlış anlaşılmak istemem, “Sayın Cumhurbaşkanımız ya da Dışişleri Bakanımız bu randevuyu alamaz” demiyorum. Bu toplantının başkanı olarak belirlenecek kişi bugünkü siyasi sistemin tepesindekiler olamayacağı için, bir alt seviyeye indiğimizde Azerbaycan'ın zorlandığı gibi zorlanacağımız görüşündeyim, çünkü biz senelerdir devam eden görüşmelerin merkezinde hiç yer almadık, bu nedenle de o politikaların ustası sayılmayız.
Toplantıda üç ana konuya karar verilmesi gerekiyordu. Öncelikle, iklim değişikliğinin önlenebilmesi için BM gelişmiş ülkelere senede 1,3 trilyon dolar finansman sağlanması gerektiğini ortaya koymuştu. Gelişmekte olan ülkeler de bu finansmanın İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin temelinde olduğu gibi gelişmiş ülkeler tarafından sağlanmasını istediler. Gelişmiş ülkeler de 1992’de anlaşma yapılırken finansman sağlama yükümlülüğü olmayan ama aradan geçen zamanda gerekli finansmanı sağlaması kolaylaşan Çin ve Körfez ülkeleri gibi tarafların da katkı sağlaması gerektiğini söylediler. Ayrıca bu finansmanın sadece ülkeler değil tüm kanallardan toplanması gerektiğini belirttiler. Toplantılar bu noktada kilitlendi ve son ana kadar da çözülmedi. Son anda gelişmiş ülkeler “biz senede 300 milyar dolar vermeye çalışırız, bunu da hemen veremeyiz, şimdiki 100 milyar dolar seviyesinden 2035’e kadar 300 milyara çıkarız, ya bunu kabul edin ya da anlaşma olmaz” resti çektiler. Babayev de gelişmekte olan ülkeleri bunu kabul etmeye ikna etti ve bu önemli bir başarı olarak algılandı, ne yazık ki. Oysa para için toplanan bir konferanstan istenen finansman sonucu çıkmadığından yeryüzü en az 2℃ sıcaklık artışına mahkum edilmiş oldu.
“Finansman konusunda anlaşamadılar ama fosil yakıtlardan çıkış konusunda anlaşırlar” dedik fakat Babayev burada daha da kötü davrandı. Geçtiğimiz sene Dubai’de “fosil yakıtlardan uzaklaşma” kararı sonuç metnine girmişti en azından. Bu sene sonuç metninde “fosil yakıt” kelimesi bile geçmedi. Dolayısıyla bu bağlamda beklenilen ileri adımları bırakın, geriye doğru bir adım atıldı.
Ama daha ilk gün taraflar, ülkeler arasında karbon ticaretinin önünü açan kararı kabul ettiler. Biliyorsunuz benzer bir yapı Kyoto Protokolü’nde de vardı ve sera gazı salımlarını azaltmada hiçbir fayda sağlamamıştı. Şimdi tüm taraflar “emisyon ticaretinden nasıl para kazanırız?” konusunda hızla hemfikir oldular ama kimse “bu emisyon ticareti toplam salımları azaltacak mı peki? ” diye sormadı. Azaltmayacağını ama halkın gözünü boyama bağlamında epey faydalı olacağını kolayca söyleyebilirim.
Sonuç olarak, belki de Kopenhag’daki Taraflar Konferansı ile kıyaslanabilecek kötülükte bir COP yaşadık. Bir daha bu kadar kötü bir COP yaşar mıyız? Pek sanmıyorum, çünkü burada ümitlerin tamamen söndüğünü hissettim. Bu sene Bakü’ye gelmiş olanların önemli kısmının seneye Belem’e gitmeyi istemeyeceklerini düşünüyorum. Bence İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi artık yolunun sonuna geldi. Ya yeni bir anlaşma tasarlanır ya da bir daha COP’larda işe yarar bir sonuç alınamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder