Dünya genelinde iklim değişikliğinin etkileri her geçen gün daha da belirgin hale gelirken, bu krizin adaletsiz yüzü de giderek daha çok ortaya çıkıyor. Ekim ayında yayımlanan bir Oxfam raporu, dünyanın en zengin 50 milyarderinin yatırımları, özel jetleri ve yatlarıyla yaklaşık bir buçuk saatte, ortalama bir insanın tüm yaşamı boyunca ürettiği kadar karbon salımı yaptığını ortaya koyuyor. "Karbon Eşitsizliği Öldürüyor" başlıklı bu rapor, zenginlerin aşırı tüketimlerinin ve kirletici yatırımlarının, eşitsizliği, açlığı ve ölümleri nasıl körüklediğini detaylandırıyor.
En zengin kesimlerin bu kadar yüksek karbon ayak izine sahip olmasının temel nedenlerinden biri, lüks yaşam tarzlarıdır. Oxfam'ın raporuna göre, 50 milyarderin her biri ortalamada özel jetleriyle bir yılda 184 uçuş gerçekleştirdi ve toplamda 425 saat uçtu. Bu uçuşlar, normal bir kişinin 300 yılda üreteceği karbon salımına eşdeğer. Aynı dönemde, bu milyarderlerin yatları, sıradan bir vatandaşın 860 yılda üreteceği kadar karbon salımı yaptı.
Bununla birlikte, bu bireylerin yatırımları çok daha büyük bir soruna işaret ediyor. Ortalama bir milyarderin yatırım portföyünden kaynaklanan karbon salımları, özel jetleri ve yatlarından kaynaklanan salımların 340 katı. Bu yatırımların %40'ı petrol, madencilik, çimento ve nakliye gibi yüksek düzeyde kirletici endüstrilere yönelmiş durumda. Bu noktada kısa bir ara verelim ve sayıya tekrar dikkat edelim! Evet, bu milyarderlerin özel uçakları ve yatları var, ama paralarını yatırdıkları sektörlerin, onların yatırımlarından dolayı saldıkları sera gazı miktarı bu milyarderlerin kendi saldıklarının tam 340 katı. Yani asıl sorun bu kişilerin ne yaptıklarından ziyade paralarının ne yaptığında yatıyor.
Artık, iklim değişikliğinin sadece çevresel bir sorun olduğunu düşünmeyi bırakıp karşımızda küresel bir adalet meselesi olduğunu anlamamız gerekiyor. Zenginlerin üretmiş olduğu sera gazı salımlarının bedelini en fazla ödeyenler, genellikle bu krizin ortaya çıkmasında en az payı olan en yoksul kesimlerdir. İklim krizinin yıkıcı etkileri şimdilik, su kıtlığı, tarımsal verimlilikte düşüş ve şiddetli hava olayları şeklinde kendini gösteriyor. Bu etkiler, gelişmekte olan ülkelerde yaşayan milyonlarca insanın hayatını olumsuz etkilerken, zengin ülkeler ve bu ülkelerde yaşayan bireyler genellikle bu etkilerden kaçınabiliyor.
Bu eşitsizliği biraz olsun azaltmak ve iklim sorununa bir çare getirebilmek için yapılması gerekenler var. Öncelikle en zengin %1'in karbon salımlarını sınırlamak için kalıcı gelir ve servet vergileri getirilmelidir. Ne yazık ki kapitalist sistemler bunun tam tersi yönde hareket ediyorlar. Özellikle bu sorunu yaratanların başında gelen ABD, Donald Trump’ı tekrar başa getirerek bu zenginlerden alınan vergileri daha da azaltmayı planlıyor. Buradaki sorunun zenginlerin zenginliği olduğu sanılmasın. O ekonomik açıdan ayrı bir probleme işaret ediyor, ancak iklim açısından tehlikeli olan bu zenginlerin varlıklarını iklimi daha da kötüleştirecek şekilde kullanmaları. Buna karşılık yapılması gereken de bence, bu zenginlerin iklime ve çevreye duyarlı yatırımlarını az, tam tersi yöndeki yatırımlarını da fazla vergilendirerek parayı doğru yöne sevk etmek olmalıdır. Bunun ötesinde özel jetler ve yatlar gibi karbon yoğun lüks tüketim ürünleri de ağır şekilde vergilendirilmelidir ki gereksiz kullanımlar biraz da olsa azaltılabilsin. Bir parantez açarak gereksiz kullanımı da açıklığa kavuşturayım: “Canım sıkıldı, hadi gel havada bir tur atıp gelelim” ya da “hadi akşam yemeğini Paris’te yiyelim” benim açımdan gereksiz kullanımdır.
Bunun ötesinde fosil yakıt yatırımlarına uygulanan servet vergileriyle yılda 100 milyar dolar toplanabilir. Bu kaynak, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğini durdurmak için gereksinim duydukları finansal desteğin bir kısmını karşılamak için kullanılabilir. Bunun ötesinde elbette ekonomik uçurumun daraltılmasına yönelik daha da sert önlemler alınabilir fakat o önlemler doğrudan iklim ve çevreyi fazla ilgilendirmediğinden daha radikal düşünceleri saymak istemem. Ancak hepimizin günlük hayatını etkileyecek çok basit bir uygulama önerebilirim. Atmosfere salınan her ton sera gazına yaklaşık 4000₺ bedel biçelim. Bu ortalama bir arabanın bir depo benzini için yaklaşık 500₺ daha fazla ödemek gerekeceği anlamına gelir. Bu bedeli sera gazı salınan her yerden toplayalım. İsterseniz bunun adına karbon vergisi diyebilirsiniz şimdilik. Sonra da her ay tüm ülkeden toplanan tüm bedeli tüm vatandaşlara eşit olarak dağıtalım. Böylece evden işe metrobüsle gidip gelen asgari ücretli ciddi bir kazanç sağlar ama özel jeti ile senede 184 uçuş gerçekleştiren biri de önemli bir para harcamış olur. Bu, o uçuşları yapan zenginin hayat tarzını çok fazla değiştirir mi? Sanmıyorum. Ama metrobüsle gidebileceği bir yere özel arabasıyla giden önemli bir grubun tercihlerinde rol oynayabileceğine eminim. Böylesi bir çözüm ülkemizde uygulanabilir mi? Hiç sanmıyorum, ama keşke uygulansa.
Sonuç olarak, dünyanın en zengin bireylerinin ve şirketlerinin iklim değişikliğini körükleyen sera gazı salımlarının önemli bölümünden sorumlu olması, küresel adalet kavramına büyük bir darbe vuruyor. Oxfam'ın raporu, bu sorunun ne kadar derin ve öldürücü olduğunu bir kez daha bizlere hatırlatıyor. Bu adaletsizliğin giderilmesi için hem bireysel hem de toplumsal düzeyde daha büyük bir farkındalık ve eylem gereklidir. Zenginlerin sorumluluğunu kabul etmesi ve gerekli adımları atmasını elbette beklemiyorum ama bu sorumluluğun resmi yollarla kabul ettirilmesi iklim kriziyle başa çıkma yolunda daha umut verici bir geleceğe kapı açılabilir.