Derdimiz iklim krizi ise diğer her türlü konu teferruattır. Bunu gerçekten içimize iyice sindirebiliyor muyuz? Önümüze çıkan her soruna bu çerçeveden bakabiliyor muyuz? Eğer cevabımız “hayır” ise o zaman çok noktada çatışabiliriz, ama eğer cevap “evet” ise, o zaman çoğu sorunun cevabı çok daha basitleşebiliyor.
Öncelikle sanırım şunda hemfikir olabiliriz: İdeal olan bir su kaynağının hemen yanında yaşayıp suyu doğrudan kaynaktan içmemiz, ağaçlardan meyvemizi koparıp yememiz, kendi tarlamızda kendi tohumumuzla buğday yetiştirip ekmek yapmamız, gene kendi tarlamızda yetiştirdiğimiz pamuktan ürettiğimiz yiyecekleri giymemizdir. Bu sistemin içerisinde bile doğadan çıkan toksinler olabilir, ama ideale daha da yaklaşabilmemiz çok zordur.
Ne yazık ki epey bir süre önce insanlık bu cenneti terk etti. Terk ettiğinden bu yana da giderek artan biçimde doğada ya olmayan, ya da doğada bu yoğunlukta olmayan nesnelerle birlikte yaşamak zorundayız. Bu noktada da birlikte yaşadığımız bu nesneler arasında seçim yapmamız gerekiyor. Bu seçimi yaparken kullanacağımız kriter ne olmalı peki? Sizin kriterlerinize laf etmek bana düşmez, ben sadece kendi kriterimi söylüyorum: İklim krizini merkeze koymak zorundayız. İklim krizini merkeze koyarak diğer sorunları tarttığımız zaman ilginç cevaplar ortaya çıkabiliyor.
Örneğimiz plastik sorunu. Gene başta şunu ortaya koyayım: İdeal olan gereksiz olanı üretmemektir. Son BM raporuna göre petrol, kömür ve doğal gaz üreten ülkelerin üretim planlamalarına göre 2030 yılında bu üretilen yakıtlardan dolayı salınan karbondioksit bizi 2 derecede tutabilecek miktarın en az iki katı olacak. Yani ideal petrolü yer altında bırakmak, ama birilerinin derdi petrolü ne pahasına olursa olsun çıkartıp satmak. İdeale ulaşabilmek için çabalamamız gerekiyor, ama ideale ulaşamadığımız anda (bence) yapmamız gereken bu petrolün iklim krizini daha da ileriye götürmesine izin vermeden tekrar yerin altına tepmektir. Bunu iki yolla yapabiliriz. İlki Karbon Tutma ve Saklama (CCS), ama bunun da teknik olarak bile neredeyse imkansız olduğunu biliyoruz. İkincisi de petrolü yakmak yerine petrolden bir şeyler yapıp, bunu kullanıp işimiz bittiğinde de yerin altına gömmektir.
Derdimiz iklim krizi ise, petrolü yakıp atmosfere karbondioksit salan her türlü çözüm kötü, petrolü yakmayan ve biriktiren her türlü çözüm de iyidir. Büyük hesabın, ya da yaşam döngüsü analizi dediğimiz olgunun sonunda ortaya koyduğumuz faktörler içerisinde en kötüsü karbondioksit (ve metan ile diazot monoksit) olduğuna göre tüm üretim, kullanım ve bertaraf sürecinde en az karbondioksit salan bizim için en az zararlı olandır. Bir kez daha, ideali petrolü yer altında bırakmaktır. Üretimde de ideal ihtiyacımız olmayanı üretmemektir, yalnız bugünün dünyasında o iki savaşı da kaybediyoruz. O nedenle üçüncü seçime yönelmek zorunda kalıyoruz.
Plastik petrolden üretiliyor. İklim krizi açısından baktığımızda üretilen her ton plastik araçlarda yakılarak atmosfere saçılmayan yaklaşık 2.5 ton karbondioksit anlamına gelir. Plastik üretiminde elektrik kullanılır. Gerçekçi olarak bu elektriğin kömür ve doğal gazdan üretildiğini düşünürsek net kazanç 2.5 tonun altındadır, ama gene de pozitiftir.
İzin verirseniz bu bilgiyi kullanarak uygulamada bir birey olarak günlük hayatınızda ne tür değişiklikler yaptığınızı öğrenmek isterim. Amacım eleştirmek değil, sadece değişime hangi noktadan başlayacağımızı ve nasıl ilerleyeceğimizi anlamaya çalışıyorum. Kanımca örnek olmak ve örnekleri paylaşmak değişim başlatmanın en etkili yolu. Görüşleriniz ve yaşama olan katkılarınız için teşekkürler.
YanıtlaSil