2017 Ağustos ve Eylül aylarında ABD’nin güney eyaletleri üst üste iki büyük kasırga ile boğuşmak zorunda kaldı. Harvey ve Irma Kasırgaları birlikte yaklaşık 150 milyar dolar hasara yol açtılar. 2012 yılının son aylarında New York’u etkileyen Sandy Kasırgası, 2005’te New Orleans’ı yerle bir eden Katrina Kasırgası gene basınımızda bolca yer bulabilmişti. Ama nedir bu kasırgalar? Hep olurlar mı? Nerede olurlar? Bizi etkilerler mi? Tüm bu sorulara kısaca değinelim.
Isınan hava yükselir. Yükseldiği noktada artık daha az hava kaldığı için o noktada hava basıncı düşük olur. Havanın ısınmasının nedeni altındaki kara veya deniz yüzeyinin sıcak olmasıdır. Yalnız suyu sıcak olan denizlerin üstlerindeki havayı da ısıtmaları daha kolaydır. Okyanuslar üzerinde oluşan bu düşük basınç merkezleri o bölgedeki kuvvetli rüzgarları takip ederek hareket ederler. Sıcak hava da merkezin etrafında kuzey yarım kürede saat yönünün tersine, güney yarım kürede ise tam aksi yönde döner. Bu merkezin altındaki su ne kadar sıcaksa basıncı da o denli düşük olur, buna bağlı olarak da rüzgarlar o denli hızlı hareket eder.
Bu fırtınalar altlarındaki sıcak denizden enerji alarak beslenir. Deniz ne kadar sıcaksa fırtına da o denli kuvvetli olur. Ama karalar denizler kadar enerji sağlayamadığından rüzgarlar bu fırtınayı karaya doğru sürüklediğinde bu büyük fırtınalar gücünü hızla kaybeder. Bu nedenle de bizim yaşadığımız bölgede bu denli büyük ve güçlü fırtınalar gözlenmez.
Bu dev fırtınaların gözlendiği yerler Ekvator’un hemen kuzeyi ve güneyidir. Genelde Atlantik Okyanusu ve Amerika Kıtası’nın batı kesiminde Ekvator’un kuzeyinde görünen fırtınalara kasırga diyoruz. Eğer bu dev fırtınalar Pasifik Okyanusu’nun batı kıyılarında, yani Asya’nın açıklarında görülürse tayfun adını alır. Hint Okyanusu’nda oluştuklarında ise siklon ismi verilir. Bu fırtınaların çapı yüzlerce kilometredir ve oluşumlarından güçlerini kaybetmelerine kadar geçen süre bazen iki haftayı bulabilir. Buna karşılık hortum dediğimiz fırtına yerel ve küçük bir fırtınadır. Çapı yüz metre veya daha azdır, birkaç dakika içerisinde oluşup, büyük zarar verip hızla kaybolur.
Okyanuslarda oluşan fırtınaların rüzgar hızları belirli bir seviyeyi geçince bu fırtınalara önceden belirlenmiş bir listeden sıradaki isim verilir. Bu fırtınalara hep kadınların isimlerinin verildiği doğru değildir. Genelde isim listeleri bir kadın bir erkek ismi olacak şekilde hazırlanır. Mesela son ayda Atlantik Okyanusu’nda gördüğümüz Harvey ve Jose erkek, Irma ve Katia da kadın isimleridir.
Bugün için bu fırtınaların rüzgar hızlarını, yağış miktarlarını ve yönlerini önceden belirlemek veya ölçebilmek mümkündür. Bu nedenle de özellikle Atlantik Okyanusu’nda görülen fırtınalar son senelerde büyük maddi hasara yol açsa da can kaybı fazla olmamaktadır. Mesela Irma Kasırgası’nın ABD’nin Florida Eyaleti’ne doğru gideceği ve büyük hasar yaratma potansiyeli olduğu neredeyse bir hafta önceden belli olduğundan bu fırtınadan zarar görebilecek kişilerin çoğunluğu tahliye edilebilmişti. Ama eski zamanlarda tüm bu teknik bilgilerden yoksun olduğumuzdan bu fırtınaların verdiği hasar da çok yüksek olabiliyordu. Mesela 1970 yılında Bangladeş’i vuran Bhola Siklonu 500 bine yakın insanın ölümüne yol açmıştı. 1970 yılı Kasım ayı başında Hindistan’ın doğu tarafındaki Bengal Körfezi’nde oluşan bu fırtına Bangladeş’i vurduğunda oluşturduğu rüzgarın hızı saatte 185 kilometreyi geçiyordu. Bununla kıyaslandığında Eylül ayındaki Irma Kasırgası Florida’ya ulaştığında rüzgarın hızı sadece saatte 130 kilometreydi.
Ancak Bhola Siklonu (ve diğer fırtınalar) rüzgarın hızı yanı sıra kıyıya vuran dalgaların şiddetini de artırdı. Rüzgar bu dalgaları devamlı kıyıya doğru şiddetle savurduğundan her gelen dalga bir öncekinden biraz daha yüksekti. Bunun sonucu olarak oluşan fırtına kabarması deniz seviyesinin yerel olarak metrelerce yükselmesine neden oldu. Bangladeş’in güneyi de Ganj ve Brahmaputra nehirlerinin deltası olduğundan ortalama yükseklik çok azdı. Bu fırtınada ölenlerin önemli bir kısmı rüzgardan değil denizin yükselmesi nedeniyle hayatını kaybedenlerden oluşuyordu.
Bhola Siklonu vurduğu sırada Bangladeş henüz bağımsız bir ülke olmayıp Doğu Pakistan adı ile bilinen ve Pakistan’a bağlı bir bölgeydi. Bu sırada Pakistan yönetimindeki cunta bu felakete acil önlem alıp yardımda bulunmadığından Bangladeş ve Pakistan arasındaki ilişkiler fazlasıyla gerginleşti ve olaylar Bangladeş’in Mart 1971’de Pakistan’dan kopmasıyla sonuçlandı. Böylelikle Bhola Siklonu tarihteki en büyük can kaybına yol açan fırtına olmasının yanı sıra bir ülkenin parçalanmasının başlangıcı olarak da tarihteki yerini aldı.
Her ne kadar televizyonlarda ABD’yi vuran kasırgalardan bahsediliyor olsa da özellikle can kaybı açısından bakıldığında Atlantik Okyanusu’ndaki fırtınalar Pasifk Okyanusu’nun batısı ve Hint Okyanusu ile kıyaslandıklarında o derecede ciddi insan kayıplarına yol açmıyorlar.
Tarihte en fazla can kaybına yol açan 30 fırtınaya baktığımızda bunlardan sadece bir tanesinin, 1780’te daha fırtınalara isim verilmeye başlanmadan önce oluşan Büyük Kasırga’nın Atlantik’te oluştuğunu görüyoruz. 30 büyük fırtınadan 6 tanesi Çin ve Japonya’yı etkilemiş. Geri kalan 23 büyük fırtına Hindistan, Burma ve Bangladeş’e zarar veren fırtınalar. Bu da bugün de tarihte olduğu gibi bu büyük fırtınalardan fakirlerin daha fazla zarar gördüğünün en önemli göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.
500 bin kişinin hayatını kaybettiği Bhola Siklonu ile kıyasladığımızda ABD’yi vuran ve basında da yer bulan Katrina Kasırgası resmi olarak 1836 kişinin ölümüne yol açtı. Ancak bunun yanında bu kasırganın oluşturduğu maddi hasarın ise 108 milyar dolar olduğu söyleniyor.
Bu seneki kasırgalardan Harvey sırasında büyük bölgeler yağan yağmurdan dolayı sel sularıyla boğuşmak zorunda kaldı. Harvey Kasırgası’nın maddi bilançosu 75 milyar doların üzerinde olsa da can kaybı sadece 71 kişiydi. Irma Kasırgası sırasında 81 kişi hayatını kaybetti ama hasarın 65 milyar doların üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
Kısacası, bu dev fırtınalar yüzünden kuvvetli ekonomiye sahip ülkeler para, yüksek nüfusa sahip ülkeler de can kaybediyorlar. Önceden uyarı sistemleri para kaybını fazla azaltmasa da can kaybını azaltma yönünde fayda sağlayabiliyor. Dileğimiz nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu ülkelerde de erken uyarı ile can kaybının azalmasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder