13 Ekim 2013 Pazar

Umutsuz iklim raporu

Orijinal yayın: 13.10.2013 Radikal 2

İki hafta önceki yazımızda sözünü etmiş olduğumuz Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Birinci Çalışma Grubu (WG1) raporu, 27 Eylül’de Stockholm’de açıklandı. 

Raporun ana bulgularını şu şekilde özetlemek mümkün. İklim değişikliği var, gerçek ve her geçen gün etkisini daha da fazla gösteriyor. İklim değişikliğinin sebebi bizim atmosfere yaydığımız karbondioksit ve diğer sera gazları ve yok ettiğimiz ormanlar. Ve son olarak da biz atmosfere sera gazlarını serbestçe salmaya devam ettiğimiz müddetçe dünyanın iklimi de insanların yaşamasını zorlaştıracak biçimde değişecektir.

IPCC’nin 2007’de yayınladığı 4. Değerlendirme Raporu, iklim değişikliğinin “yüzde 90 ihtimalle” insan faaliyetlerinden kaynaklandığını belirtmişti. Geçen hafta açıklanan 5. Değerlendirme Raporu ise, bir önceki değerlendirmelerdeki kesinlik düzeyini artırarak 1951- 2010 dönemindeki küresel ortalama yüzey sıcaklıklarındaki artışın, en az yüzde 95 ihtimalle insan etkinliklerinden kaynaklandığını söylüyor. IPCC’nin 1992’den bu yana yayınladığı beş raporun her birinde kesinlik düzeyini daha da artırması yaşadığımız iklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğunun en önemli delillerinden biri.

En sıcak 10 yıl
Bunun dışında IPCC’nin 5. Değerlendirme Raporu’nda öne çıkan noktaları da es geçmemek gerek. Küresel ortalama yüzey sıcaklığı verileri, 1901-2012 döneminde yaklaşık 0.9°C’lik bir artış göstermiş. Bu dönem boyunca yerkürenin hemen hemen tüm yüzeyi ısınmış. Hafif bir soğuma gösteren tek yer Atlantik Okyanusu’nda İzlanda’nın güneyine denk gelen küçük bir bölge. Geçen 30 yıl, küresel ölçekte 1850’den beri kaydedilen en sıcak ardışık üç 10 yıl, 21. yüzyılın ilk 10 yılıysa kaydedilen en sıcak 10 yıl. “1850’den beri” sözünden anlamamız gereken “1841-1850 arası daha sıcaktı” değil. Dünyanın ortalama sıcaklığı 1850 yılından beri düzenli olarak ölçülebiliyor. Dolayısıyla da geçirdiğimiz son 10 yıl sıcaklık ölçebildiğimiz tarihteki en sıcak 10 yıl. 

Direkt sıcaklık ölçümlerinden değil de ağaç halkaları gibi dolaylı yöntemlerle elde ettiğimiz verileri de analiz edecek olursak, Kuzey Yarım Küre’de 1983-2012 döneminin büyük olasılıkla son 800 yılın en sıcak 30 yıllık dönemi olduğunu ve muhtemelen son 1400 yılın en sıcak 30 yıllık dönemi olduğunu gösteriyor.

Yüzde 40 artış
Karbondioksit ve metan gibi sera gazlarının atmosferdeki konsantrasyonları günümüzde en azından son 800 bin yıllık dönemde hiç olmadığı kadar yüksek bir düzeye geldi. Atmosferdeki CO2 konsantrasyonu, birincil olarak fosil yakıtların yakılması ve ikincil olarak da orman alanlarının azalmasından dolayı 250 yıl öncesine göre yüzde 40 oranında arttı. 

Grönland ve Antarktik buzulları son 20 yıllık dönemde azalıyor, kara buzulları ise neredeyse tüm dünyada küçülmeyi sürdürüyor ve Kuzey Kutup deniz buzu ve Kuzey Yarım Küre ilkbahar kar örtüsü alansal olarak küçülmelerini sürdürüyor. Kuzey Kutup deniz buzu, 2012 Eylül ayında tarihte ölçülen en düşük alana indi. Okyanuslar atmosfere son 250 senede salınan insan kaynaklı karbonun yaklaşık yüzde 30’unu emdi ve bu da okyanusların asitlenmesine yol açtı. Atmosferdeki sera gazlarındaki artış dünyadan kaçmaya çalışan ısının atmosfer ve okyanuslarda birikmesine neden olur. Okyanuslardaki ısınma iklim sisteminde biriken bu ısı artışını denetler. Bu kapsamda, 1971-2010 döneminde okyanuslarda biriken ısının yüzde 90’dan fazlası küresel okyanus ısınmayla bağlantılı. Okyanusların üst katmanı (0-700 m) 1971-2010 döneminde kesin olarak ısındı.

Daha çok yağış
19. yüzyılın ortasından beri gözlenen deniz seviyesinin yükselme hızı, önceki 2 bin yıllık dönemdeki ortalama yükselme hızından daha büyük. Küresel ortalama deniz seviyesi son 110 yılda 19 cm yükseldi ve küresel ortalama deniz seviyesi yükselmesini muhtemelen sürdürecektir.

Birçok aşırı hava ve iklim olayında 1950’den beri değişiklikler olduğu gözleniyor. Küresel ölçekte soğuk gün ve gecelerin sayıları azaldı, sıcak gün ve gecelerin sayısı arttı. Dünyanın bazı bölgelerindeki sıcak hava dalgalarının sıklığında artış gözleniyor. Kuvvetli yağış olaylarının sayısının arttığı kara alanları, bu olayların azaldığı karalardan muhtemelen daha geniş.

Dört senaryo
IPCC’nin iklimin geleceğine dair senaryoları dört ana grupta toplanabilir. Bu senaryolar bugün sera gazı salımımızı neredeyse sıfıra indirmekten (en iyimser) şu anda aldığımız önlemler benzeri önlemleri almaya devam etmeye (en kötümser) uzanır. Küresel yüzey sıcaklığı değişikliği, 21. yüzyılın sonuna kadar, en iyimser senaryo hariç tüm IPCC senaryolarına dayanarak sanayi öncesi döneme göre 1.5°C’yi ve kötümser ve en kötümser senaryoya göreyse 2°C’yi aşacaktır. En kötümser senaryoya göre bu ortalama sıcaklık artışı 4.8°C’yi bulabilecektir. Bu senaryoların ilk üretildiği sene ile bugün arasındaki gelişmelere baktığımızda gittiğimiz yönün en kötü senaryodan bile daha kötümser olduğunu da eklemekte fayda var.

1986-2005 dönemine göre 2016-2035 dönemindeki küresel ortalama yüzey sıcaklığı artışı, muhtemelen 0.3°C ile 0.7°C aralığında olacaktır. 

Raporun bulgularının yanı sıra unutulmaması gereken temel bir nokta var: Bu rapor başta ABD ve OPEC olmak üzere çeşitli çıkar grupları ile iklim biliminin el sıkışması ile oluşturulmuş bir rapor. Yani bilimin esas bulguları bunlardan çok çok daha kötü, ancak uluslararası bir ortamda büyük güçler bilimin sesini en çok bu kadar çıkartabilmesine izin veriyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder