1 Ağustos 2013 Perşembe

Türkiye'nin İklim Politikasının Öncelikleri

İklim politikası ya da iklim eylem planı denildiğinde çevre problemleri ile ilgilenen kişilerin hemen hemen tümünün aklına iklim değişikliğine sebep olan sera gazlarının salımının azaltılması gelmektedir. Bu doğru bir yaklaşımdır, ancak sera gazı salımını azaltmak artık iklim politikasının sadece bir kısmını oluşturmaktadır. Eğer 1950'lerde sera gazı azaltım hedefleri koyup bu yönde çalışmaya başlamış olsaydık, bugün sera gazı salımını düşük bir noktada tutarak iklim değişikliğinin kötü etkilerinden korunmayı başarabilirdik. Ancak, doymak bilmeyen bir iştahla yaktığımız kömür, petrol ve doğal gaz, bizi etkileri her an daha da artmakta olan iklim değişikliği ile karşı karşıya bıraktı. Bu sebepten de, bir yandan sera gazı azaltım hedefleri koyup bunları uygulamaya ciddiyetle eğilirken diğer yandan da iklim değişikliğinin olası etkilerinden kendimizi korumak için ciddi önlemler almamız gerekmektedir.

Düzgün bir iklim politikası belirlerken önem verilmesi gereken iki temel husus vardır. Bunların ilki, ülkenin imkanları ve gelecekteki iklim değişikliğinden ne oranda etkileneceğidir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye ciddi anlamda yenilenebilir enerji potansiyeline sahiptir ve bu, ülkemizin eğer istenirse kömür/petrol/doğal gaz bazlı fosil yakıt ekonomisinden yenilenebilir enerji ekonomisine geçiş yapabileceğini göstermektedir. Bu geçişin başarıyla tamamlanması ise iddia edildiği gibi dış yardıma değil, politik kararlılığa dayanmaktadır. Ülkemizde devlet, gelirlerinin önemli bir kısmını fosil yakıtlar üzerinden aldığı vergilerle sağladığından bu gelirlerden vazgeçmesi kolay değil. Her ne kadar politikacılarımız ülkemizin güvenli enerji geleceği açısından devletin yapması gereken büyük yatırımlardan söz ediyor olsalar da, devlet kendi tüketimi için enerji yatırımı yapmak isteyecek vatandaşların önünü açacak olsa enerji güvenliğimiz kendiliğinden sağlanmış olur.

Ancak ülkemizi enerji güvenliğinden çok daha önemli bir sorun beklemektedir. Bu da coğrafi konum olarak dünyanın iklim değişikliğinden negatif yönde etkilenecek bölgelerinden birinde bulunmasıdır. Etkilerini görmeye başladığımız iklim değişikliği bu yüzyılın sonuna kadar ülkemizi derinden etkileyecektir. Sivil toplum kuruluşları ve devlet, iklim değişikliği politikasını sera gazı azaltımı üzerine kurgulayarak iklim değişikliğine uyum sorununu neredeyse ikinci plana atmakta. Ülkemizin içinde bulunduğu durum değerlendirildiğinde, planlarımızı azaltım kadar uyumu da göz önüne alarak yapmamız hatta uyum konusuna azaltımdan daha fazla önem vermemiz gerekmektedir.

Burada mühim olan, çoklukla yaptığımız gibi bir köşeden diğer köşeye savrulmak değil; her iki konuya da eşit ciddiyeti göstermektir. Yani, iklim değişikliğine uyum sürecine odaklanmamız bizim sera gazı azaltım politikalarını uygulamamıza engel olmamalıdır.

Bu da bizi iklim politikalarının ikinci temel unsuruna getiriyor. Akıllı politikalarla hem sera gazlarını azaltmak, hem de iklim değişikliğine uyum sağlamak mümkündür. Mesela fosil yakıtları fazla uzak olmayan bir gelecekte tükenecektir. Ancak, ülkemizin güneş enerjisi potansiyeli zamandan bağımsızdır. Yani, biz bugünden güneş enerjisi yatırımlarına önem verecek olsak bu, hem gelecekteki enerji güvenliğini ve sonucunda iklim değişikliğine uyumu sağlayacak hem de ülkemizin sera gazı salımını azaltacaktır. İklim değişikliğine engel olmak ve olası tehlikelere karşı uyum sağlamak için tüm politik araçlar elimizde var, yeter ki bizler bu değişime karar verelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder